BİR KIŞ GECESİ
Uzun yol yolcusuyum,
etraf sesiz karanlık, esiyor bir kuru soğuk.
Adımlar kısa ve temkinli,
gözler karanlıkta, kulak havada, gidiş nereye?
Yan sokaktan bir kara kedi,
bir ürperti, bir derin düşünce.
Kuvvetli rüzgâr kesik, kesik
ıslık çalar, esiyor.
Kendini karla doldurmuş
gökyüzünden lapa, lapa kar taneleri.
Öne eğik, omuzlar çökmüş,
ağır ağır gidiyor eskiyi, tatlıyı düşünerek.
Köşe başında ihtiyar
fener kar tanelerinden loşlaşmış sallanır bir ileri, bir geri.
Uzaktan, çok uzaktan sıcak
hayatı hatırlatır sıcak salep, bozacının sesi.
Havada karışık karmakarışık odun, kömür,
linyit is kokusu.
Sokağa fırlayan siyah
soba borusundaki dumanda eriyen beyaz kar taneleri.
Dam çardaklarından
billurlaşmış zıpkın olmuş sarkıtlar.
Arkamda kalmış kardaki
adımlar, izler, şekiller.
Artık ne kulak, nede
burun hissedilir oldu.
Başımdaki saçlar kar
takkesi giymiş üstünden buram buram duman buhar.
Kazık olmuş eller palto
cebinde, burundan bitmeyen akan sıcak tatlı sümük.
Yetti artık bu soğuk,
bitmeyen ıstırap, varayım artık, gözümde tutan evim, avradım.
Sokak köşeleri boş, sesiz,
etrafta insan ne arar bu saate.
Kahvehane kapısı kapalı, camlar
buğu tutmuş içerden gölgeler, gölgeler.
Ağaçlar kar yüklendi
dallarından sarkan billur sarkıtlar, sarkıtlar.
Ev göründü gayrı, bir
sıcak çorba, bir sıcak yatak, bir büyük kucak.
Ashkelon 27.12.2006
BİR KÖYÜN KIŞ HİKÂYESİ
Karşıdan gelir başı bükük
yorgun Mehmet Ağa.
Bir düşünce, bir sır
saklar ta içinde bu ağa
Bakarız, bekleriz, gelsin açsın,
açılsın biz arkadaşa.
Arkadaş niye durur bu
hayatta? Omuz verir, sır dinler, anlar, saklar.
Kış böyledir bizim Sarı
köyde, toplar kahvede Ahmet’i, Mehmet’ i,
beni.
Çaylar söylenir, kahveler
içilir, bir tatlı uğultu sarar bu sıcak kahveyi.
Saç soba kor olmuş kimi
tavla atar, kimi kâğıt tutar, kimi anlatır.
Herkes bekler açsın
derdini anlatsın bizim Mehmet ağa.
Kapı gıcırdar açılır, içeriyi
doldurur keskin soğuk rüzgâr, kar taneleri.
Herkes bakakalır susar,
selam eder, yer verir çay alınır.
Camlar buz tutmuş, sarkıklar
zıpkın olmuş, merak eder herkes Ağayı.
Dokunur el omuza, merak
eder arkadaş, sorar, sorar, susar.
Her şey durur, zarlar
elde, kâğıtlar deste olmuş bekler çıkacak baklayı.
Ocak başı sessiz,
bardaklar sıra asker bekler çay verilmez durdurur zamanı
Dünya durmuş, kar dışarda
lapa, kulak verir herkes bekler çıkacak baklayı.
Mehmet ağa oh çeker içten,
açar derdini biz arkadaş, dost, akrabaya.
Dertler bitmez biz insanlara.
Kaçamazsın, atamasın, silemezsin.
Kime söylesem, kime
anlatsam, anlayamaz sizlerden gayrı derdimi.
Zamanla kara kız kocadı
süt ayran vermez gayrı.
Horoz yorgun, tavuklar yüz
vermez yumurtayı keserler gayrı.
Mehmet ağa yorgun, aile
yorgun, ihtiyatlık kapıya dayandı gayrı.
Çoluk çocuk gurbette ne
gelen var, ne giden ne soran şimdiye dek gayrı.
Sigaralar dudakta duman
dağılır çöker herkesin kalbine, sinesine.
Bir el dokunur okşar sıvazlar
sırtını, ısıtır göğsünü kalbini.
Usulca, sessizce kulak
işitir dolar tatlı sıcak kelimelerle.
Mehmet ağa kızarır, ürperir,
iki damla yaş peydahlanır süzülür akar,
O kırışmış yorgun
yanaklarından demli çayına.
KARLI KÖYDE DOĞUM VAR
Karşı yayla beyaz,
sesiz bir örtüye bürünmüş uyuyor.
Uzaktan siyah noktalar
harekette, düz bir çizgi olmuş ilerler.
Nereden gelir nereye
gider belirsiz, havada ne bir bulut ne bir gök açığı.
Karla yüklenmiş damlar, bacalardan yükselen süzülen duman epey gamlı epey
dertli.
Uzaktan acı çığlık yırtar atar, bu hüzün dolu sihirli sessizliği.
Mehmet’in Fatma’sı vakti geldi, bitirdi dokuzunu.
Alnı terler, yüzü al tutar, başına toka doladı, ha gayret ağrılar gelir
gider.
Zamanı mı şimdi a be karı? Nerede ebe hatun? Nerede doktor? Nere hasta hane?
Allah’a emanet.
Ne merettir bu olay? Tutar gelir Allah’ın karanlık, soğuk, karlı gecesinde.
Yerde kar değil batak mübarek, yol vermez ne insana, ne hayvana.
Uzaktan çakalar, kurtlar ulur ulurlar inmek isterler.
Hadi imeceye gayret yol açalım, bizim Fatma’ya derman bulalım.
Ha gayret! Daha çabuk! Kızaklar kaysın, yollar açılsın, ebe hatun yola
koyulsun.
Beyaz perde, sesiz korkulu karanlıkla nöbet değiştirdi, değiştiriyor.
Artık ne hal kaldı ne mecal, tek bir düşünce herkesin tatlı kalbinde.
Haydi, son bir gayret, ey bu köyün iyi insanları durdurun zamanı yetiştirin
bizim Fatma’yı.
ASHKELON 29.01.06