Birkaç gündür
lapa lapa kar yağışından okullar tatil, ortalık bembeyaz sabah ekmek kuyruğuna
girip yarı pişmiş ekmekleri eve getirdikten ve ısındıktan sonra canımızın
sıkıldığını yaptığımız patırtı ve gürültüye olsa gerek annem haydi paltolarınızı
giyinin ve kardan adam yapmaya gidin der ve bizleri sokağa savar.
Kış günleri biz çocukların oynaması için kısa
günlerdir. Soğuk kuru havada akşamüstü eğer yerler ıslak değilse sobe, saklambaç,
kuka, mümkün olup topumuz olursa futbol, iki taş arası kaleler ve arada evlerin
camları, kızlar seksek veya portalde beş taş.Karlı günde sokakta pek fazla adam
görülmez. Ancak biraz hava açınca bizler
gibi arkadaşlarımız sokağa çıkarlar, paltolar, kaşkollar, satın alınan veya
evde örülmüş eldivenler, bacakları çizen kalın kumaş golf pantolonlar. Böyle
bir günde yumuşak karın üstünde yürümek çok zevkli, ilkin sanki soğuk hissedilmez.
Unuttuk galiba, ne için gelmiştik? Kardan adam.
İlkin
birbirimize birkaç yumuşak kartopu salladıktan sonra, biraz kar toplayıp
yerdeki yumuşak karın üstünde yuvarladıkça bizim olacak kardan adamın karnı
ortaya çıkıyor. Hemen sonra biraz daha küçük bir top, bu da göğsü, haydi
birbirinin üstüne karla yapıştıralım. Sıradaki üçüncü küçük top kafayı
tamamladık, artık eller soğudu. Eldivenler ıslandı, ayaklar karıncalanmaya başladı. Sulu sümükler burundan sıcak, sıcak ağza yanaşıyor. Peki, böyle mi bırakacağız? Eldivenler fora, küçük ellere ağızla üfle sıcak nefesini, zıpla
yerinde ısın ısına bildiğin kadar. Bu iş bitecek. Demek hava tekrar soğudu. Galiba
kar geliyor. Haydi, gayret, erkeklik
öldü mü? Mahallenin kardan adamını bitirmeden olmaz.
Kömür
parçalarını gözlerin hizasına, kaşları kömür tozundan sür, evden havuç
bulduysak batır, burnumuz hazır, batır parmakla burnun altını, kömür tozu sür.
Buda ağzımız, getir çöplükten bezelye konserve kutusunu, alsana üşümemen için şapka, sıralama
kömürler, al sana palto, ceket. Peki, bu sokağı nasıl temizlesin bizim adam, tedarik
ettik evvelden çöplükteki süpürgeyi sopayı.
Hava tekrar
açtı güneş etrafı ısıtır gibi oldu.
Bu sene biraz
daha büyüdüm elim çivi, çekiç, tahta
tutar oldu. İki gün evvel evin iç havlusunda yaptığım kızağımla büyük annemin
evinin arka tarafındaki yokuşun yolunu aldığımda heyecan ve sevinçten uçuyorum,
dalıp dalıp koşuyor koşuyorum. Karşıdan gelen ses daldığım düşten uyandırır
beni. TAHİİİİN –PEKMEZ...
Nihayet kızağa
oturup yokuştan aşağı uçuyor, uçuyorum. Ayaklarımı hissetmiyorum, ellerim
karıncalanıyor, eldivenler ayakkabılar sırılsıklam, burnumu hissetmek ne arar.
Ancak akan sıcak sulu sümüğüm üst dudağımı ısıtıyor, eve gitmek zamanı geldi. Haydi,
bugünlük bu kadar, bunun yarını da var. Evin yolunu tuttuğumda arkamdan sokağı
süpürüp temizleyen bizim mahalle kardan adama el salar, selamlar, haydi EVLİ
EVİNE, KÖYLÜ KÖYÜNE.
Bütün
bayramlar bitip geçtikten sonra yılbaşından evvel Rum ve Ermenilerle beraber
düşen Hanuka ve Paskalya bayramları daha çok çarşı pazarda hissedilir. Kırmızı
yumurtalar, mis kokan paskalya çörekleri, pamuklu yeşil küçük, büyük çam
ağaçları, kokinalar. Bunun yanında biz Yahudilerin Hanuka bayramını tenekeci
Yakonun soba boru ve dirseklerinin yanında el yapısı tenekeden mumlu veya yağ
fitilli Hanukiyaları.
Bu bayramda
biz çocuklara biraz para ve sarı pirinçten üzeri Latin harflerle kazılmış bir
al, hepsini koy fırıldakları veya bizim gazoz kapağının ortasına açılan delikten
geçirilen kibrit çöplü fırıldak. Her evde her akşam babalarla birlikte Hanukiyalar
hep beraber yakılır. Dediğim gibi bu
sene özel bir sene. Mübarek Ramazan bayramı bu bütün diğerleri ile beraber. Havada
bir ruhanilik, bir beraberlik, bir saygı, bir hürmet hissediliyor. Ramazanın
işareti milletin daha az sigara içmesi, biraz kısa fitilli olması ve herkesin
çok sevdiği bol susamlı kızarmış mis kokan yuvarlak veya uzun oval pideler,
pideler.
Pide sıcak
olarak yenildiği için her akşamüstü bizim Milli Sinemasının yanındaki francala
fırınında veya Rum kilisesinin yanındaki halk ekmek fırınında ortası yarılmış
pişkin akşam siyah ekmeklerin üstünde sıralanmış pideler. Fırınların önü
kalabalık ve sıra yapmış yapmamış insanlarla dolu. Dediğim gibi ramazan ayında
oruç tutanlar biraz sabırsız biraz da sinirli oluyorlar. Çabuk kızar çabuk
sönerler zira oruçludur, yeminlidir, hassastır.
Bu saatlerde
kahvehaneler boştur. Büyük annemin sokak başındaki ve fener yolundaki hamamın
yan sırasındaki Tahta Minare cami minareleri sıra ampullerle donatılmış ışıklandırılmışlar.
Millet
iftardan evvelki dua için omuzlarına atmış oldukları ceket ve paltoları ile musluklara
eğilip abdest aldıktan sonra ayakkabıların arkasına basıp caminin giriş kapısına
yürüyüp önünde bıraktıktan sonra dua için içeri girip ve kayboluyorlar. Allah
duanızı kabul etsin.
Pazarda bu
bayramda diğerleri ile birlikte olması sebebi ile gayet büyük bir faaliyet görülüyor.
Esnaf zaten bunu bekler. Mezeciler, manavlar, bakkallar, kasaplar, tatlıcılar
dolup taşıyor. Öyle ya Ramazanda iki kere yemek yenildiği gibi ayriyeten bol misafir,
bol şamata var. Sofralar böyle basit yemeklerle bitmez pastırmalar, peynirler, etler, tavuklar, pilavlar ve sonunda tatlılar baklavalar, reçeller ve güllaçlar.
En nihayet
topun sesi duyulur. Herkes artık evinde iftar sofrasına oturup el öptürüp veya
öpmüştür. Yemekler, tatlılar sohbetler bitmiş, sokaklarda tekrar faaliyet
başlamıştır. Bizim Balatta pek Ramazan eğlenceleri yoktur, sohbetler bitip misafirler
gittikten sonra yeşil gözlü Grunding radyo düğmesi çevrilir ve İstanbul radyo
evinden NİHAVENT makamında saz heyetinden eski hoş bir şarkı havaya dağılır. Çile
bülbülüm çileeee...
Kış ayları
soğuklarla, karlarla, yağmurlarla, çamurlarla ekseri insanları evde saklar
korur. Kış başlangıcı ile bahar arası bazı bayram ve seyranlar aile, dost ve arkadaşların
birbirleri ile görüşüp bir araya gelmelerine sebep olur. Bu sebeplerden bir
tanesi ise YILBAŞIDIR. Yılbaşı bizim Balatta Aralık ayının başından başlar, ta Ocağın
ortasına kadar devam eder. Yılbaşının gelişini duvardaki saatli takvime bakarak hatırlamaya lüzum yok. Yılbaşının geldiği esnaf caddesinde hissedilir görülür, emarelerden
ilklerinden dükkân vitrin camları yeşil sert yapraklı uçları dikenli dalların
üstüne pamuk parçaları kondurulmuş dekorasyonun yanında çingenelerin sattıkları
kırmızı küçük bilyeleri andıran kokinalar süslediği, gibi aynı dallar malların
üstüne serptirilip yılbaşını müjdeler. Bunları manav, ekmek francala fırını, lokanta,
meyhane önleri rengârenk ampul gırlandaları etrafı daha da renklendirir.
Dediğim gibi yılbaşı bir bayramdır şöyle ki bunun için YILBAŞI KUTLU OLSUN amblemleri
bu renkli havaya eklenir.
Artık Balattaki
Yahudi, Rum, Müslüman, Ermeni, Kürt bu günü beklemeye başlar. Nihayet yılbaşı
gelip çatmıştır, dükkânlar pırıl pırıl ışıklarla donanmıştır. Pazarda caddelerde bir hengâme bir telaş, babalar
çocukları elinde soğuk havaya rağmen alışverişte. Kuruyemişçi Laz Ahmet dolup
taşıyor, biraz kum leblebi, kuru incir, biraz soyulmuş ceviz, enpanada yapmak
için, kavrulmuş leblebi, sofayfas, sarı, siyah pestil, biraz sarı kuru kayısı, bu
sene bir iki parça cevizli sucuk. Bu kadar.
Bizim manav
Avramiko ve Andon mezecinin yanındaki Avnayim
manav, dükkân önüne yerleştirdikleri büyük ampullerle veya lüks lambalarla
dünden kirli siyaha kaçmış renkleri solmuş önlüklerine sürüp sürüp parlattıkları
al al elmaları, altın sarısı portakalları, mandalinaları, büyük Ankara eşek
armutlarını, yazdan kalan asılıp bu güne saklanan Kırkağaç kavunlarını, Anamur’un
mis kokan muz demetlerini, soğuktan korunmak için giydikleri siyah kaban ve
evde örülmüş yün kakuletaları ile müzedeki çok kıymetli tablo halinde dizip
gururla sergileyip ellerine aldıkları gazete kese kâğıdına özel nazik el
hareketleri ile doldurup müşteriye hem takılır hem “başka bir şey” diye sorarlar.
Ne yapsınlar, eve biraz daha kârla gitmek lazım. İlerde düğün var, para lazım.
Köşedeki kuyumcu Nedimde hareket o biçim, ananedir, babalar eve böyle bir günde
boş ellerle gitmez. Küçükte olsa yeşil bir yaprak, ekseri sarı, mavi, yeşil
taşlı yüzük veya ince veya lokmalı altın bilezik... Bu sene yoksa ya pas
geçilir veya unutulur gelecek seneye daha iyisi inşallah.
Karşıdaki
helvacıda sade, çukulatalı, karışık veya fıtıklı mis kokan helva alınır Bu arada hesap epey yükselmiştir ne yapalım? Senede
bir gün, buda olmasa ölelim. Sıradaki Andon mezeciye uğramadan olmaz. Küçük bir
çilingir yapmayacak mıyız? Biraz Apikoğlu, biraz sırt pastırması, ançüez, siyah,
yeşil zeytin, yaprak dolma, Amerikan salatası, Likorinosuz olmaz, biraz tarama,
bir büyük kulüp rakısı, mortadella salam ve dilli mortadella, bu kadar yeter, ne
oldu babama piyango mu vurdu? Meğer bu akşam orfane ile toplanıp yılbaşını kutlayacağız.
A neyi unuttuk. Lakerda ve bir de abudaraho… Bunu da Ahtar Robert’ten at
yarışları kâğıtlarını ve tombalayı aldıktan sonra alırız, haydi geç oldu. Misafirler
nerede ise gelirler, birde bunun hazırlanışı ve masaya konması var. Haydi, evin
yolunu tutalım, her taraf parıl parıl, her taraf kırmızıdan yeşile, sarıdan
yeşile rengârenk bir hengâme, hayat dolu, ümit dolu
HAYIRLI
SENELERE, YILLARA.