4 Şubat 2014 Salı

7- Bir cenaze, bir düğün



Hayat her zaman böyle devam etmez, burada şenlik, orada okul, oyun, oyuncak eğlence. Yer küçük herkes, herkesi tanır bilir. Bu ahengi, bu düzeni arada bir duyulan acı haberler bir ara için durdurur, dondurur. Hele biz çocukların tanıdığımız arkadaşların yakınları ile ilgili olursa. Geçenlerde böyle acı bir olay oldu. Mahalle ve okul arkadaşımın, Nisimin annesi yorgun bir Perşembe günü çamaşırını bitirip, ağır çamaşır sepetini evin ön tarafındaki çinko döşemeli tahta taraçaya pek beyaz yeni yıkanmış çamaşırını asmağa çıktığı anda yağmurlardan karlardan yıpranmış çürümüş taraçanın öndeki korkuluğuna dayanıp biraz nefes almak istediği anda korkuluk kraç deyip kırılınca zavallı kadın taraçadan düşüp öldü.

Acı, çok acı bir şey. Bizler bu yaşta ne biliriz anne babadan başka. Hayatta annesiz büyümek ne acı bir durum. Bu çocuklar, kime gelip dizinde ağlar, kime yüz yapıp darılır barışıp öper, kim onlara sevdikleri yemek sepetini hazırlayıp paltoların giydirip kapıya koyup okula yollayacak. Babalar bunu bilirler mi? Yapmak isterse bile onların kafası ekmek, nafaka peşinde. Etraf komşular, bütün Yahudi halkı olayı duymuştur cenaze günü

Sinagoga gelip sıra sıra oturup bu acı güne ortak olmak istercesine ağlar, merhumdan hatıralar anlatılır. Cenaze Sinagogun ortasında siyah bir örtü, ortasında beyaz Magen David örtülmüş tabut yerleştirilir. Ailenin fertleri siyah giymiş, sağ kolda siyah kurdele sarılmış, yüzler beyaz olmuş tabuta bakar, ağlar ağlarlar. Sinagogun son yan sıraları onlara ayrılmıştır. Bir hafta erkekler burada oturup dua ederler, mevlutlar eve gelen haham ve akraba, tanıdık, dost ve komşularla yapılacak. Cenaze bu törenden sonra vapur veya sandalla Hasköy’e geçecek ve oradaki çok eski olan mezarlıkta gömülecek.
ALLAH RAHMET EYLESİN ( EYA TENGA SU REPOZO, IMOS DEŞE LA BUENA VİDA...)

Hayat böyle geçerken üzücü olayları unutturan, hayatın devamının bir unsuru olan olaylardan biride evliliktir. Annem babam geçen akşam yemek esnasında gelecek iki hafta sonra için yakın arkadaşlarından düğün haberi geldiği hakkında konuştuklarına kulak kabartım. Ekseri haber bir ayla, iki hafta öncesinden salınır, halen bilet modası Balata henüz gelmedi. Neden gelsin? Herkes herkesi tanır, herkes yakın oturur, unutmak dersen zor çünkü haber ağızdan ağıza gazeteye vermiş gibi yayılır, dargın veya küs isen o unutkanlığa girer. Eğer yakın akraba isen kadınlar tarafı Pazar içi Eliza teyzenin tuhafiye dükkânından kumaş keser, günlük veya götürü olarak gelen madam Eliza terzi. Akrabalık yoksa dolapta naftalinlenmiş geçen düğün veya Bart Mitzva ile elbiseler dikilir.  Dikiş günü (JURNE) düzenlenir yeni elbise dikilir. Daha uzak dost ve akrabalar ve durumu müsait olmayan akrabalar geçen düğün, Bart Mitzvalardan gardıroptaki elbiseleri çıkarılıp havalandırılıp düğüne hazırlarlar, bu işte bu şekilde hal olur.

Düğünler ekserisi Ahrida Sinagogunda Pazar öğlen yapılır. Bunun öncesi kına gecesidir. Bu ananevi gece, gelin ve damadın evlerinde ayrı ayrı yapılır. Damat ve gelin namzetleri bir hafta evvelinden görüştürülmez, nazar mı dersin? Uğur mu dersin? Ananedir, böyle gelmiş böyle gider...
Düğün evvelisi gece, kına gecesi, ancak kına basma yapılmaz, bu anane Müslümanlara aittir.
Bu gece annem babamla birlikte biz kardeşler de tüm aile gelin tarafına davetliyiz. Evler bizim Balatta pek büyük değillerdir. Buna mukabil herkes böyle zamanlarda beraber olmaya gayret eder.
AL KEBİEN SEKERE EN POKO LUĞAR KAVE…     
                              
Tavandaki üç kollu lamba harıl harıl yanıyor, ekseri akraba olan davetliler yavaş yavaş odayı doldurmaya başladılar, masaya mutfaktaki dolma, sucuk, pastırma, lakerda, beyaz peynir kokuları ile birlikte harıl harıl çalışan kadınlar tabak, tabak mezeleri erkeklerin eline verip masa donanmağa başladı. Gelin kızın saçları halen ıslak, yanakları al al, beli ki hamamdan yeni geldi. Birden bir köşeden ihtiyar bir kadın sesi,  ta İspanyadan buralara gelip yerleşmiş atalardan kalıp bu gibi gün ve akşamlarda söylenen YA SİNYORA NOVYA şarkısını söylemeye başlar ve bütün kadınlar ona güler yüzleri ile katılırlar. Artık oda tıka basadır rakı kadehleri kalkar, kokular insanı içmeden de sarhoş eder. Masada yok yok her şey bu gün için, neden olmasın? Bir anne babanın en büyük sevinci nedir? Çocuklarının mürüvvetini görmek değil mi?  Her kadeh yeni geline yönelir ve onu takdis eder. Artık herkes bir hoştur. Bu geceyi şenlendirmek için gelen ut, darbuka, kanun çalgıcıların eşliğinde göbekler sallanmış, şarkılar söylenmiş, herkes yarının hazırlığı için yavaş yavaş yalpalıya yalpalıya kapının yolunu tutmuştur, kapı açılır sokaktan sıkı bir kuru soğuk girer aniden içini açar, bu vaziyette soğuk hissedilmez sevilir. Mahalle sessizliği söylenen LAVIDA DO POR EL RAKİ nağmesi ile şenlenir ve herkes evlere dağılır.

Bu fasıl sabah erken saatlerine kadar devam etikten sonra Pazar sabahı gerek damat tarafında ve gerekse gelin evinde büyük bir telaş görünüyor.Damat evinde, Horozludan kiralanan erkek frak ve silindirler biz çocuklar tarafından kafalarımıza geçiriliyor ve etraf fertlerini güldürüp eğlendiriyor iken kapı çalınır ve berber Mösyö Sabetay siyah katlanan uzun çantası ile girer. Çocukların ona saygıları çoktur, susarız. Mösyö Sabetay bütün ciddiliği ve güler yüzü ile çantasındaki alet edevatını çıkarıp evdeki bütün erkeklerin sakal tıraşlarını bitirip sıra bizim damada gelince yeni beyaz önlük serilir ve evdeki büyük anneler ve kadınlar ananevi eski damada ait Ladino şarkıları birlikte söyler. Saç sakal friksiyon ve briyantinle DAMAT TRAŞI sona erer. Bu arada odada kolonya kokusuna rakı masasından gelen kokular karışıyor.

Pazar sabahı evde bir telaştır gidiyor, bizler böyle anlarda pek fazla isteklerde bulunmuyoruz. Annem babamın lacivert çok ince beyaz çizgileri olan elbisesini dolaptan çıkarıp hafif bir fırça attı astı. Kendi giyeceği elbisesini gözden geçirip gardırobun kapı topuzuna askı ile astı. Ütü için yemek masasının üstüne battaniye ve üstüne beyaz çarşaf serip bizim pantolon ve gömlekleri ütüledi. Babamın gömleği bir gün evvelinden kolacıdan alınmış, yatağın üstüne konmuş bekliyor. Bir gün evvelinden boyacıdan alınan boyanmış ayakkabılar ve kolalanmış beyaz gömlek ve kravat, ceketin ön cebine konacak dolma kalem.

 Öğlen hafif bir yemek faslından sonra bayramlık elbiseler giyildi. Babam kostümün sol üst cebine çok sevdiği dolma kalemini yerleştirip boyanmış ayakkabıların giydikten ve annem pudralanıp tanıdığımız parfümünü sıkıp, başına firkete ile tutturduğu siyah şık şapkasını giydikten sonra aynada kendini seyreder. Son rötuşları bitirdikten sonra hep beraber annem dimdik sağ kolu babamın sol koluna girmiş, bizlerde peşlerinde Ahrida Sinagogunun yolunu tuttuk. Başımı anne, babama kaldırıp baktıkça ne kadar gururlu adımlarla yürüdüğümüzü hissederek ilerliyoruz.

Mevsim kış olması nedeni ile Sinagogun içi soğuk olmasına rağmen herkes paltolarını elde tutup şık bayram elbiseleri, ekserisi republik şapkalarla az bir zümre beyaz saten takkelerle tahta olan koltuklara oturmuş, damat ve gelinin gelmesini sabırsızla beklerken, yukarıda kadınlar azarada birbirlerini süzüp, süzüp sessizce fısıldaşırlar. Birden azaranın bir köşesinde, paravanın arkasından bir arya başlar. Herkes başlarını kapıya çevirmiş sammas Paltinin bayramlık siyah kumaştan ve sırmadan beline geçirdiği altın renkli tokası olan geniş kemerli üniforması, başındaki sarı altın bantlı siyah siperli şapkası ile ciddi ve hürmetkâr bir tavır ile damat familyasını talamona yavaş adımlarla, hafif sekliyerek söylenen İbrani arya ile alır.

Bu zamanlarda düğün çok önem taşıyan bir olay olsa gerek. Şöyle ki damat ve gelin tarafının erkekleri Horozlu kiralık elbise veren firmadan siyah frak ve silindir şapkalar giymek mecburiyetinden dolayı adam manav veya balıkçı bile olsa hiç değilse hayatta ciddi insan olmadım diyemeyecek. Kadınlar yerin soğuğuna aldırmaksızın başlarında acayip tüylü, tüysüz, yüze doğru inen siyah tül şapkalarla, yüzleri allıktan dolayı kırmızı yanaklarla, boyundan aşağı inen dantelli elbiselerine sarkan sansar veya tilki postları ile heykel gibi durup gelini heyecanla beklerler. Erkekler gelin gelinceye kadar aralarındaki hafif sohbete dalarlar, biz çocuklar sıkı ise yerinden kımıldan.

Gelin daima kendini bekletir, ananedir. En aşağı iki köprüden birden geçmesi lazımdır. Bu da olayın uzamasının bir sebebidir. Gelin arabası Pleymut veya Buik Balat dışındaki taksi durağından ısmarlanmış, sabah çiçekçi Yorgonun dükkânında çiçek gırlandaları ile süslenmiş, içine gelinin çiçeği konup evine yollanmış kapıda bekler. Zaman gelmiştir, gelin evden çıkmak üzerdir. Dualar, şarkılar, lulular ve kapının önündeki mahalle çocuk ve komşular geline pirinç, şeker, para karışımı atarlar ve gelin beyaz kuğu gibi taksinin içine yerleştirilir. Diğer taksilerle birinci Unkapanı arkasından Galata köprüleri geçtikten sonra aynı yoldan Sinagogun kapısına gelinir.

Otomobillerin kapıları açılır, bir heyecan, bir patırtı, herkes kendine bir daha çeki düzen verir, gelin itina ile otomobilden çıkarılır ve artık geri gitmek yok, hep ileri, ileri. Erkekler başlarına silindir şapkalarını giyerken birbirlerine bakıp gülerler, arabadan çıkan küçük gelin ve damat boyunlarından aşağı küçük, içi gül yaprak dolusu sepetlerini koyup gelinin kuyruğunu tutar, kaldırırlar. Artık bütün bu kortej Sinagogun iç kapısına gelip sıralanmışlardır. Sammas Palti gerek Haham Asayasa gerek yukarıdaki koroya işaretini vermiştir. Herkes yanındaki arkadaşı ile olan sohbeti bırakıp giriş kapısına yönelmiş,  damat talamonda bütün ailesi ile oturdukları sandalyelerden kalkıp heykelleştiler. Yukarı azaradan başlayan BOİ KALLA aryası tüyleri ürperterek etrafa dağılır.

Herkesi büyüler bir hoş eder. Kortej bu sefer kız tarafı daha şatafatlı, daha ciddi, tüller içinde beyaz elbisesi ile kuğu gibi süzülen gelinin arkasında ve gelinin önünde gül yapraklarını saçan enfrenterikos ve Paltinin sekliyen ayağına uyarak yavaş adımlarla talamona doğru ilerler yerlerini tutarlar. Beklenen an gelmiştir. Annem ertesi sabah bizleri büyük anneye gidin sizler alikobeni versin deyin ve gerisini bana getirin der ve bizi yollar. Sebebini daha sonraki günün ertesi kulak kabartmakla duydum. Meğer annem bizleri yolladıktan sonra doğru gelinin annesine gittiği ve orada kırmızı şurup içip temiz alınla çıktıklarını büyük anneme anlatı. Bizler ise sadece büyük annemin bize bildiğimiz biskoços vermesi ile bitirdik. Halen o gün bu gün bu alikobeniyi merak ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder