Nihayet hafta
ve günler yaklaştıkça evdeki heyecan, benim inatçılığım, budaklığım, etraftakilere
devamlı çıkışmam, hiç bir şeyi beğenmemem gibi davranışlarla kendini
gösterdikçe annemin tam kızacağı anlarda büyük annemin hafif bir göz ve ağız
işmarı ile sessizce ve sükûnetle Raşel ESTA EN LOS TREJE, YA LEVA PASAR
dediğini görür beni daha da küplere çıkarır.
Bar Mitzva
giyimi benden başka bütün ailenin konuşup tartıştığı bir olay, ailenin her
ferdi yeni elbise ve ayak tırnağından başa kadar yenilenmesi lazım. Annem yeni
kostümü için kumaş seçip terzisine yol alırken ben babamla İstanbul’da şapkacılara
gidip etrafı sırmalı, önünde kokartlı okul şapkasını beğendikten sonra Mösyö Hayim’in
Yüksekkaldırım Eskenaz Sinagogu karşısındaki terzihanesine geldik, han içindeki
ikinci katına çıkıp Terzi Hayim tabelasındaki kapıyı vurup içeri girdik, oda küçük
uzun gaz sobası, kumaşların serilip kesildiği tahta masa, köşede pencerenin yakınındaki
Singer dikiş makinesi, yerde kömürle ısıtılan iki ütü.
Masanın üstünde
toplu iğne yastığı, bir iki tahta rafta birkaç renkleri muhtelif kumaş topları,
iki tane tahta iskemle, tavandan aşağıya sallanan elektrik ampulü, duvara yapıştırılmış
manzara resmi ve en mühimi Kemal Atatürk’ün çerçeveli resmi. Biz Yahudiler bu
lideri hem sayar hem de severiz. Mösyö Hayim her terzinin kabul edildiği gibi güler
yüzlü, kırmızı yanaklı, uzunca boylu, sol kolunda toplu iğneleri saplanmış
terzi yastığı, boynunda sarı renkli kumaştan yapılmış metresi ve kulağının arkasına
sıkıştırılmış kopya kalemi. Babamla kısa bir hoş sohbetten sonra gelmemizin
sebebini söyler ve Mösyö Hayim hoş ve kırmızı yanaklarını göstererek raftaki
top kumaşlarını (Altın Yıldız) çıkarıp bana ve babama güzel lacivert ve açık
mavi renkli kumaşlarını seçtirdikten sonra hayırlı uğurlu olsun (para buenos
dias, kon sanedad i mazal tov) duası ile bir çay içip tekrar Yemişteki babamın dükkânının
yolu olan Galata Köprüsünden geçip pek fazla konuşmadan geldik. Akşama eve
gidip bunlar anneme anlatılacak ve şapka gösterilecek.
Bar Mitzva
tören zamanı kapıya dayandı. Bu haftanın günleri hem çabuk hem geç geçiyor. Heyecanın
biri bin para, herkese çıkışıyor, herkese kızıyor, kimse ile konuşmak
istemiyor, kendi içime gömülmüş, acaba nutukta takılır mıyım? Devamını
getirebilir miyim? Derken haftanın Perşembe günü sabahına dayandık. Bugün Şişli
Sinagoguna Tefilin takıp ilk olarak mukaddes Sefer Toraya reşit Yahudi genci
olarak çıkıp dualarımı yapıp haham peraşayı önümde okuyacak. Sabahın altısında
bütün ev halkı büyük bir heyecan ve hazırlık içinde, herkes lüzumlu yeni
elbiseleri koyup süslendikten sonra hep birlikte teyzelerim, dayılarım, büyükannemin
refakatinde Şişli Sinagogun yolunu tuttuk. Bu tören biz erkekler için ne kadar
özel ve mühim ise de kadın tarafı için o kadar önem taşır. Sinagogun kapısından
içeri girdiğimizde hemen hemen çok az kişi var. Bizleri siyah siperli şapkası
ile Sammas karşılayıp içerdeki küçük odadaki dolaptan küçük kadife torbanın
içinden Tefillin çiftlerini çıkarıp elime verip takmamı bekledi. Teffilin
Yahudi erkeğinin Şabat (Cumartesi) gününden başka haftanın her günü sol koluna
yedi defa sarıp elinin orta parmağına sarıp bitirdiği ve başının çevresine
kondurduğu deriden yapılmış birer küp şeklindeki cisimlerin içinde dualar
yazılmış Yahudiliğin sembolü kabul edilen, çok kutsal sayılan bu takıyı daha
evvelki Bar Mitzva hazırlıklarında öğrendim.
Sammasın ve Babamın yardımı ile taktıktan sonra, Sammasın hafif bir
sesle babanın elini dediğini duyunca hemen onun elini alıp titreyen dudaklarıma
getirdiğimde gözlükleri arkasından iki göz yaş akıttığını hissettim.
Böyle bir güne
ulaşabilmek için ne zor günler, zamanlar geçirdi? Kim diyebilirdi bundan sekiz
sene evvel başında dört köşesine düğüm atılmış mendil, taşa oturmuş haline
bakıp gözyaşı dökmüş Mösyö Nisim üstünde son moda dikilmiş lacivert kostümü,
üstünde yeni talletle birinci oğlunun başına elini koyup sevinç gözyaşlarını
dökecekti.
Bütün erkekler
tallet ve tefilline bürünmüş karşıda Sinagogun dibindeki Sefer Toraların bulunduğu
sırma iplikle dokunmuş kadife örtü ile örtülmüş dolaba talletin dört köşesinden
sallanan yün yapılı düğümlü iplikleri (tsitsit) sağ elin işaret ve orta parmağa
sarıp sağ eller kaldırarak dolaba yöneldi. Sonra eller tsitsitle beraber
dudaklara getirilip öptükten sonra Sinagogun ön tarafındaki ilk sıralara hep
birlikte oturduk. Sinagogun birkaç sırası dolar ve tefilla devam eder, ta ki
Sefer Tora dolabı açılır.
BU ANDAN İTİBAREN Yasef’in işleri başlıyor.
İlkin Sefer Tora kitaplarının karşısında söylenen dua, bunun arkasından o gün
okunacak olan Sefer Torayı alıp sıralar arasında dolaştırmak (meğer görüldüğü
kadar hafif değil epeyce ağır) en nihayet babamın arkasından benim kendi
ismimle Sefere davet edilmem. Babam bütün ciddiyeti ile beraber beni alıp Sefer
Toraya refakati sırasında ne kadar heyecanlandığı belli, kolay değil ilk oğlan,
ilk büyük heyecan. Büyük oğlu Yahudi Cemaatine minyan olacak. Bu olay bütün Yahudi
babalarında gurur ve çok istenen büyük olay, nasıl olmasın gelecek nesillere
soy isminin devamını sağlayacak şahıs. Sefer Tora okunmadan evvel bildiğim ve
öğrendiğim duaları heyecandan olsa gerek sanki sesim kısılmışçasına zorlukla
işittirebildim. Sefer Tora okunduktan ve
hahamın duasını aldıktan sonra babam elini uzatıp öptürürken yanaklarından tekrar
heyecan gözyaşlarını görmemek için karşıdaki azarada oturan annemi aradığımda
onunda sevinçten elindeki mendille yanaklarını sildiğini görüyorum. Artık Yahudi
Cemaatine ait reşit bir fert oldum...
Haftanın
sonunda daha evvelden ayarlandığı gibi akşamüstü bütün aile iki aydır beklenen
ve hazırlığı yapılan an geldi. Bar Mitzva töreni bütün haşmeti ile karşımızda.
Evde büyük bir
patırtı, büyük bir heyecanla beraber herkes giyinip hazırlanmak için bir şeyler
arıyor, her birimiz kaybolduğu şeyi yüksek sesle annemden soruyoruz. Zavallı
annem heyecandan olsa gerek yanakları kıpkırmızı herkese cevap ve elbiselerini
verirken kendi şeylerini de tamamlıyor. Her şeyin tamamlanması sol koluma konan
sırma altın iplikle işlenmiş kolluk ve sırma çevreli okul şapkamla bitiyor. Artık
Sinagoga gidebiliriz.
Artık Balattaki
alışkanlıklar kaybolmak üzere Sinagoga Şabat olmasına rağmen taksi ile
gidiliyor, tören evvelisi anane sayılan hamam törenleri kayboldu, dost, akraba,
tanıdık on beş gün evvelisi evlere bırakılan davetiye ile davet edilirken
herkes salona çağırılmıyor. Peki, bu kadar senedir hep birlikte yaşayıp iyi ve
kötü günleri paylaştığımız bu insanları nasıl unuttuk? Her şey bu kadar çabuk
mu kaybolup gitti? Her şey mi kayboluyor? Demek oluyor ki bu geçen zaman içinde
dünya o kadar çabuk döndü ki bütün geçeni silmeğe yetti arttı bile.
Nihayet
kapısından içeri girdiğimizde bütün Sinagog pırıl pırıl, bütün oturma yerleri
dopdolu yani davetiyeler işini yaptı. Annem siyah yeni diktirdiği kostümü ve Beyoğlu’ndan
ısmarlama tüllü siyah şapkası ile azaranın tam orta yerinde dost ve akrabaların
arasında yerini aldıktan sonra biz de Sammasın göstermiş olduğu Sinagogun ön
yan sıralarında oturduktan sonra Minha
duasının bitimine yakın tekrar Sefer Tora taşınması ve okunmasından sonra
tevaya nutuk için davet edildiğim anda sanki ayaklarıma dalgıçlara takılan
kurşun ağırlıklar bağlanmışçasına zorlukla gelebildim. Artık iki ay boyunca
ezberlemiş olduğum nutuklar ve hareketlerle ortaya çıkmak üzere karşıya bakıp
başlamak istiyorum, ancak karşımda sanki siyah bir perde kimseyi göremiyor, boğazımda
büyük bir ceviz takılmış, dudaklarım kupkuru, dilim damağıma yapışmış, kalbimin
atışlarından başka bir şey duyamıyorum. Nihayet sanki çok uzaklardan bir sesle
Behavod denildiğini duydum ve ağzımı açtım ve kelimeler bir biri ardından
gelmeğe başladı. Ne bu heyecan Tanrım! Neden beni bu zor duruma soktun? Sana ne
yaptım ki? Ne demişler, erkek değil misin? Çalış çabala alnının teri ile kazan
kazanacaksın, ben de bu anda bunu yapmağa bakıyorum. Etraftaki yoğun gözler ve
kulaklar bütün dikkatlerini bana vermiş ağzımdan çıkacak ilk kelime ve cümleleri
bekliyorlar. Nihayet o an geldi: MA TOV OALEHA YAKOV MİŞKENOTEHA İSRAEL ŞEEHİANU
VE KIYEMANU VE İGİANU LAZEMAN AZE.
SEVGİLİ ANNE VE BABACIĞIM.
Bütün bu
kelime ve cümleler gerek Türkçe ve gerekse Ladino Espanyol olarak hiç
şaşırmadan el kol hareketlerini söylediğim sunturlu büyük kelimelere göre yaparken
annemin, babamın, etraftaki, dost, akrabanın gözlerinden yaşlarını getirebilmemle
işimi tam manası ile icra ettiğime inandım. Artık bu engeli geçmiştim,
İkinci engel
salondaki ilk tangom ve tekrar edilecek bu nutuklar. Allah kolaylık versin.
Sinagog
çıkışında badem şekerinden yapılmış bonbonyerler dağıtılırken, yaşlı, orta
yaşlı kimselerden İJO DE BUENA VENTURA KESEYAS duasını duydukça halen bu lisanın
ne kadar yürürlükte olduğuna dikkat ettim. Bu ne kadar devam edecek kimse bilemez,
gerçek bu ki biz yaştakiler bunu halen duyuyor ve icabında yaşlı akrabalarla kullanıyoruz,
gelecek nesiller Yahudiliğin Türkiye’deki bu sembolünü devam ettirecek mi bunu
zaman gösterecek.
Bütün Sinagogdaki
davetliler ve Yahidimler dağılıp gittikten sonra hep birlikte taksiler tutulup Beyoğlu’ndaki
İstiklal Caddesinin ara sokakları nın bir tanesinde Tarlabaşına yakın
kısmındaki Kaza de İtalya düğün salonuna vardık. Böyle salon ve yerlere bu
yaşıma kadar gelmek pek az münasip oldu. Şöyle ki içimde yine acayip bir heyecanla
kapısından girdiğimde her tarafın pırıl pırıl ışıklandırılmış, beyaz örtülü
düzenli masaların üstündeki yemek takımları, garsonların son rötuşlarını
bitirmek için bir buraya bir oraya koşmaları, Rum olan şef garsonun etrafa
bakıp emirler yağdırması, tahta siyah parke zeminin bir köşesinde sahne kurmuş
orkestranın aletlerini kontrol edip akort sesleri çıkarmaları, annem ve babamın salonun giriş kapısında
yerlerini alıp süslü elbise ve kostümleri ile kapıdan giren davetlileri
karşılamaları ve herkesin elindeki güzel hediyelik kâğıda sarılmış küçük büyük
paketleri alıp arkadaki masaya koymaları beni hem meraklandırıyor ve hem de
herkesin başımı sıvazlayıp yanaklarımı öpmeleri içimdeki heyecanı bir kat daha
arttırıyor. Demek ki her şey bugün benim için, hepimiz için.
Zaman geçtikçe
bütün salon dolup taştı, bütün davetliler masalarına yerleştirildikten sonra
orkestranın meşhur komparsitayı çalmağa başlamadan evvel beni ve annemi dansı
açmak için piste davet etmesi ile kendimi annemin kolları arasında yeni
doğduğum anda hissetim. Kalbim bu heyecanı beni bağrına basan anneme eminim ki hissettirmiş
ki sevinç gözyaşlarını başımı onu seyretmek için kaldırdığımda görüyorum. Acaba
bu sahneyi, bu heyecanı hayatımda bir daha ne zaman tadabileceğim?
Böyle bir
akşamda bu güzel an ve olayları geleceğe hatıra bırakacak fotoğrafçı galiba
işini ya pek bilmiyor veya fotoğraf makinesindeki filimler yandı. Zira kala
kala bütün bundan çok çok az fotoğraf kaldı ve bu çok yazık. Ne dedik insan
hatıraları ve geçmişleri ile yaşarlar. Bende bunlardan biriyim.
Gece küçük
saatlere kadar devam edip herkes eğlenip dağıldıktan sonra masa örtüsüne bohça
edilmiş hediyeleri eve yorgun argın dönmemize rağmen ısrarım üstüne tek tek
açtığımda zihnimde kala kala büyük siyah dikdörtgen uzun kutudaki tam tekmil
Faber pergel takımı. Bütün günün ve gecesinin heyecanından olacak kıymetli kol satımı
kimin hediye ettiğini hatırlamadan yatağın yönünü aldım.