27 Şubat 2014 Perşembe

18-Terzi Mösyö Hayim




Nihayet hafta ve günler yaklaştıkça evdeki heyecan, benim inatçılığım, budaklığım, etraftakilere devamlı çıkışmam, hiç bir şeyi beğenmemem gibi davranışlarla kendini gösterdikçe annemin tam kızacağı anlarda büyük annemin hafif bir göz ve ağız işmarı ile sessizce ve sükûnetle Raşel ESTA EN LOS TREJE, YA LEVA PASAR dediğini görür beni daha da küplere çıkarır.
Bar Mitzva giyimi benden başka bütün ailenin konuşup tartıştığı bir olay, ailenin her ferdi yeni elbise ve ayak tırnağından başa kadar yenilenmesi lazım. Annem yeni kostümü için kumaş seçip terzisine yol alırken ben babamla İstanbul’da şapkacılara gidip etrafı sırmalı, önünde kokartlı okul şapkasını beğendikten sonra Mösyö Hayim’in Yüksekkaldırım Eskenaz Sinagogu karşısındaki terzihanesine geldik, han içindeki ikinci katına çıkıp Terzi Hayim tabelasındaki kapıyı vurup içeri girdik, oda küçük uzun gaz sobası, kumaşların serilip kesildiği tahta masa, köşede pencerenin yakınındaki Singer dikiş makinesi, yerde kömürle ısıtılan iki ütü.

Masanın üstünde toplu iğne yastığı, bir iki tahta rafta birkaç renkleri muhtelif kumaş topları, iki tane tahta iskemle, tavandan aşağıya sallanan elektrik ampulü, duvara yapıştırılmış manzara resmi ve en mühimi Kemal Atatürk’ün çerçeveli resmi. Biz Yahudiler bu lideri hem sayar hem de severiz. Mösyö Hayim her terzinin kabul edildiği gibi güler yüzlü, kırmızı yanaklı, uzunca boylu, sol kolunda toplu iğneleri saplanmış terzi yastığı, boynunda sarı renkli kumaştan yapılmış metresi ve kulağının arkasına sıkıştırılmış kopya kalemi. Babamla kısa bir hoş sohbetten sonra gelmemizin sebebini söyler ve Mösyö Hayim hoş ve kırmızı yanaklarını göstererek raftaki top kumaşlarını (Altın Yıldız) çıkarıp bana ve babama güzel lacivert ve açık mavi renkli kumaşlarını seçtirdikten sonra hayırlı uğurlu olsun (para buenos dias, kon sanedad i mazal tov) duası ile bir çay içip tekrar Yemişteki babamın dükkânının yolu olan Galata Köprüsünden geçip pek fazla konuşmadan geldik. Akşama eve gidip bunlar anneme anlatılacak ve şapka gösterilecek.

Bar Mitzva tören zamanı kapıya dayandı. Bu haftanın günleri hem çabuk hem geç geçiyor. Heyecanın biri bin para, herkese çıkışıyor, herkese kızıyor, kimse ile konuşmak istemiyor, kendi içime gömülmüş, acaba nutukta takılır mıyım? Devamını getirebilir miyim? Derken haftanın Perşembe günü sabahına dayandık. Bugün Şişli Sinagoguna Tefilin takıp ilk olarak mukaddes Sefer Toraya reşit Yahudi genci olarak çıkıp dualarımı yapıp haham peraşayı önümde okuyacak. Sabahın altısında bütün ev halkı büyük bir heyecan ve hazırlık içinde, herkes lüzumlu yeni elbiseleri koyup süslendikten sonra hep birlikte teyzelerim, dayılarım, büyükannemin refakatinde Şişli Sinagogun yolunu tuttuk. Bu tören biz erkekler için ne kadar özel ve mühim ise de kadın tarafı için o kadar önem taşır. Sinagogun kapısından içeri girdiğimizde hemen hemen çok az kişi var. Bizleri siyah siperli şapkası ile Sammas karşılayıp içerdeki küçük odadaki dolaptan küçük kadife torbanın içinden Tefillin çiftlerini çıkarıp elime verip takmamı bekledi. Teffilin Yahudi erkeğinin Şabat (Cumartesi) gününden başka haftanın her günü sol koluna yedi defa sarıp elinin orta parmağına sarıp bitirdiği ve başının çevresine kondurduğu deriden yapılmış birer küp şeklindeki cisimlerin içinde dualar yazılmış Yahudiliğin sembolü kabul edilen, çok kutsal sayılan bu takıyı daha evvelki Bar Mitzva hazırlıklarında öğrendim.  Sammasın ve Babamın yardımı ile taktıktan sonra, Sammasın hafif bir sesle babanın elini dediğini duyunca hemen onun elini alıp titreyen dudaklarıma getirdiğimde gözlükleri arkasından iki göz yaş akıttığını hissettim.

Böyle bir güne ulaşabilmek için ne zor günler, zamanlar geçirdi? Kim diyebilirdi bundan sekiz sene evvel başında dört köşesine düğüm atılmış mendil, taşa oturmuş haline bakıp gözyaşı dökmüş Mösyö Nisim üstünde son moda dikilmiş lacivert kostümü, üstünde yeni talletle birinci oğlunun başına elini koyup sevinç gözyaşlarını dökecekti.   
 
Bütün erkekler tallet ve tefilline bürünmüş karşıda Sinagogun dibindeki Sefer Toraların bulunduğu sırma iplikle dokunmuş kadife örtü ile örtülmüş dolaba talletin dört köşesinden sallanan yün yapılı düğümlü iplikleri (tsitsit) sağ elin işaret ve orta parmağa sarıp sağ eller kaldırarak dolaba yöneldi. Sonra eller tsitsitle beraber dudaklara getirilip öptükten sonra Sinagogun ön tarafındaki ilk sıralara hep birlikte oturduk. Sinagogun birkaç sırası dolar ve tefilla devam eder, ta ki Sefer Tora dolabı açılır.
 BU ANDAN İTİBAREN Yasef’in işleri başlıyor. İlkin Sefer Tora kitaplarının karşısında söylenen dua, bunun arkasından o gün okunacak olan Sefer Torayı alıp sıralar arasında dolaştırmak (meğer görüldüğü kadar hafif değil epeyce ağır) en nihayet babamın arkasından benim kendi ismimle Sefere davet edilmem. Babam bütün ciddiyeti ile beraber beni alıp Sefer Toraya refakati sırasında ne kadar heyecanlandığı belli, kolay değil ilk oğlan, ilk büyük heyecan. Büyük oğlu Yahudi Cemaatine minyan olacak. Bu olay bütün Yahudi babalarında gurur ve çok istenen büyük olay, nasıl olmasın gelecek nesillere soy isminin devamını sağlayacak şahıs. Sefer Tora okunmadan evvel bildiğim ve öğrendiğim duaları heyecandan olsa gerek sanki sesim kısılmışçasına zorlukla işittirebildim.  Sefer Tora okunduktan ve hahamın duasını aldıktan sonra babam elini uzatıp öptürürken yanaklarından tekrar heyecan gözyaşlarını görmemek için karşıdaki azarada oturan annemi aradığımda onunda sevinçten elindeki mendille yanaklarını sildiğini görüyorum. Artık Yahudi Cemaatine ait reşit bir fert oldum...

Haftanın sonunda daha evvelden ayarlandığı gibi akşamüstü bütün aile iki aydır beklenen ve hazırlığı yapılan an geldi. Bar Mitzva töreni bütün haşmeti ile karşımızda.
Evde büyük bir patırtı, büyük bir heyecanla beraber herkes giyinip hazırlanmak için bir şeyler arıyor, her birimiz kaybolduğu şeyi yüksek sesle annemden soruyoruz. Zavallı annem heyecandan olsa gerek yanakları kıpkırmızı herkese cevap ve elbiselerini verirken kendi şeylerini de tamamlıyor. Her şeyin tamamlanması sol koluma konan sırma altın iplikle işlenmiş kolluk ve sırma çevreli okul şapkamla bitiyor. Artık Sinagoga gidebiliriz.

Artık Balattaki alışkanlıklar kaybolmak üzere Sinagoga Şabat olmasına rağmen taksi ile gidiliyor, tören evvelisi anane sayılan hamam törenleri kayboldu, dost, akraba, tanıdık on beş gün evvelisi evlere bırakılan davetiye ile davet edilirken herkes salona çağırılmıyor. Peki, bu kadar senedir hep birlikte yaşayıp iyi ve kötü günleri paylaştığımız bu insanları nasıl unuttuk? Her şey bu kadar çabuk mu kaybolup gitti? Her şey mi kayboluyor? Demek oluyor ki bu geçen zaman içinde dünya o kadar çabuk döndü ki bütün geçeni silmeğe yetti arttı bile.

Nihayet kapısından içeri girdiğimizde bütün Sinagog pırıl pırıl, bütün oturma yerleri dopdolu yani davetiyeler işini yaptı. Annem siyah yeni diktirdiği kostümü ve Beyoğlu’ndan ısmarlama tüllü siyah şapkası ile azaranın tam orta yerinde dost ve akrabaların arasında yerini aldıktan sonra biz de Sammasın göstermiş olduğu Sinagogun ön yan sıralarında oturduktan sonra  Minha duasının bitimine yakın tekrar Sefer Tora taşınması ve okunmasından sonra tevaya nutuk için davet edildiğim anda sanki ayaklarıma dalgıçlara takılan kurşun ağırlıklar bağlanmışçasına zorlukla gelebildim. Artık iki ay boyunca ezberlemiş olduğum nutuklar ve hareketlerle ortaya çıkmak üzere karşıya bakıp başlamak istiyorum, ancak karşımda sanki siyah bir perde kimseyi göremiyor, boğazımda büyük bir ceviz takılmış, dudaklarım kupkuru, dilim damağıma yapışmış, kalbimin atışlarından başka bir şey duyamıyorum. Nihayet sanki çok uzaklardan bir sesle Behavod denildiğini duydum ve ağzımı açtım ve kelimeler bir biri ardından gelmeğe başladı. Ne bu heyecan Tanrım! Neden beni bu zor duruma soktun? Sana ne yaptım ki? Ne demişler, erkek değil misin? Çalış çabala alnının teri ile kazan kazanacaksın, ben de bu anda bunu yapmağa bakıyorum. Etraftaki yoğun gözler ve kulaklar bütün dikkatlerini bana vermiş ağzımdan çıkacak ilk kelime ve cümleleri bekliyorlar. Nihayet o an geldi: MA TOV OALEHA YAKOV MİŞKENOTEHA İSRAEL ŞEEHİANU VE KIYEMANU VE İGİANU LAZEMAN AZE.

SEVGİLİ ANNE VE BABACIĞIM.
Bütün bu kelime ve cümleler gerek Türkçe ve gerekse Ladino Espanyol olarak hiç şaşırmadan el kol hareketlerini söylediğim sunturlu büyük kelimelere göre yaparken annemin, babamın, etraftaki, dost, akrabanın gözlerinden yaşlarını getirebilmemle işimi tam manası ile icra ettiğime inandım. Artık bu engeli geçmiştim,
    
İkinci engel salondaki ilk tangom ve tekrar edilecek bu nutuklar. Allah kolaylık versin.
Sinagog çıkışında badem şekerinden yapılmış bonbonyerler dağıtılırken, yaşlı, orta yaşlı kimselerden İJO DE BUENA VENTURA KESEYAS duasını duydukça halen bu lisanın ne kadar yürürlükte olduğuna dikkat ettim. Bu ne kadar devam edecek kimse bilemez, gerçek bu ki biz yaştakiler bunu halen duyuyor ve icabında yaşlı akrabalarla kullanıyoruz, gelecek nesiller Yahudiliğin Türkiye’deki bu sembolünü devam ettirecek mi bunu zaman gösterecek.

Bütün Sinagogdaki davetliler ve Yahidimler dağılıp gittikten sonra hep birlikte taksiler tutulup Beyoğlu’ndaki İstiklal Caddesinin ara sokakları nın bir tanesinde Tarlabaşına yakın kısmındaki Kaza de İtalya düğün salonuna vardık. Böyle salon ve yerlere bu yaşıma kadar gelmek pek az münasip oldu. Şöyle ki içimde yine acayip bir heyecanla kapısından girdiğimde her tarafın pırıl pırıl ışıklandırılmış, beyaz örtülü düzenli masaların üstündeki yemek takımları, garsonların son rötuşlarını bitirmek için bir buraya bir oraya koşmaları, Rum olan şef garsonun etrafa bakıp emirler yağdırması, tahta siyah parke zeminin bir köşesinde sahne kurmuş orkestranın aletlerini kontrol edip akort sesleri çıkarmaları,  annem ve babamın salonun giriş kapısında yerlerini alıp süslü elbise ve kostümleri ile kapıdan giren davetlileri karşılamaları ve herkesin elindeki güzel hediyelik kâğıda sarılmış küçük büyük paketleri alıp arkadaki masaya koymaları beni hem meraklandırıyor ve hem de herkesin başımı sıvazlayıp yanaklarımı öpmeleri içimdeki heyecanı bir kat daha arttırıyor. Demek ki her şey bugün benim için, hepimiz için.

Zaman geçtikçe bütün salon dolup taştı, bütün davetliler masalarına yerleştirildikten sonra orkestranın meşhur komparsitayı çalmağa başlamadan evvel beni ve annemi dansı açmak için piste davet etmesi ile kendimi annemin kolları arasında yeni doğduğum anda hissetim. Kalbim bu heyecanı beni bağrına basan anneme eminim ki hissettirmiş ki sevinç gözyaşlarını başımı onu seyretmek için kaldırdığımda görüyorum. Acaba bu sahneyi, bu heyecanı hayatımda bir daha ne zaman tadabileceğim?
Böyle bir akşamda bu güzel an ve olayları geleceğe hatıra bırakacak fotoğrafçı galiba işini ya pek bilmiyor veya fotoğraf makinesindeki filimler yandı. Zira kala kala bütün bundan çok çok az fotoğraf kaldı ve bu çok yazık. Ne dedik insan hatıraları ve geçmişleri ile yaşarlar. Bende bunlardan biriyim.

Gece küçük saatlere kadar devam edip herkes eğlenip dağıldıktan sonra masa örtüsüne bohça edilmiş hediyeleri eve yorgun argın dönmemize rağmen ısrarım üstüne tek tek açtığımda zihnimde kala kala büyük siyah dikdörtgen uzun kutudaki tam tekmil Faber pergel takımı. Bütün günün ve gecesinin heyecanından olacak kıymetli kol satımı kimin hediye ettiğini hatırlamadan yatağın yönünü aldım.




















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder