7 Şubat 2014 Cuma

8-Kış günleri, yılbaşı



Birkaç gündür lapa lapa kar yağışından okullar tatil, ortalık bembeyaz sabah ekmek kuyruğuna girip yarı pişmiş ekmekleri eve getirdikten ve ısındıktan sonra canımızın sıkıldığını yaptığımız patırtı ve gürültüye olsa gerek annem haydi paltolarınızı giyinin ve kardan adam yapmaya gidin der ve bizleri sokağa savar.

 Kış günleri biz çocukların oynaması için kısa günlerdir. Soğuk kuru havada akşamüstü eğer yerler ıslak değilse sobe, saklambaç, kuka, mümkün olup topumuz olursa futbol, iki taş arası kaleler ve arada evlerin camları, kızlar seksek veya portalde beş taş.Karlı günde sokakta pek fazla adam görülmez.  Ancak biraz hava açınca bizler gibi arkadaşlarımız sokağa çıkarlar, paltolar, kaşkollar, satın alınan veya evde örülmüş eldivenler, bacakları çizen kalın kumaş golf pantolonlar. Böyle bir günde yumuşak karın üstünde yürümek çok zevkli, ilkin sanki soğuk hissedilmez. Unuttuk galiba, ne için gelmiştik? Kardan adam.

İlkin birbirimize birkaç yumuşak kartopu salladıktan sonra, biraz kar toplayıp yerdeki yumuşak karın üstünde yuvarladıkça bizim olacak kardan adamın karnı ortaya çıkıyor. Hemen sonra biraz daha küçük bir top, bu da göğsü, haydi birbirinin üstüne karla yapıştıralım. Sıradaki üçüncü küçük top kafayı tamamladık, artık eller soğudu. Eldivenler ıslandı, ayaklar karıncalanmaya başladı. Sulu sümükler burundan sıcak, sıcak ağza yanaşıyor. Peki, böyle mi bırakacağız? Eldivenler fora, küçük ellere ağızla üfle sıcak nefesini, zıpla yerinde ısın ısına bildiğin kadar. Bu iş bitecek. Demek hava tekrar soğudu. Galiba kar geliyor. Haydi, gayret,  erkeklik öldü mü? Mahallenin kardan adamını bitirmeden olmaz.
Kömür parçalarını gözlerin hizasına, kaşları kömür tozundan sür, evden havuç bulduysak batır, burnumuz hazır, batır parmakla burnun altını, kömür tozu sür. Buda ağzımız, getir çöplükten bezelye konserve kutusunu,  alsana üşümemen için şapka, sıralama kömürler, al sana palto, ceket. Peki, bu sokağı nasıl temizlesin bizim adam, tedarik ettik evvelden çöplükteki süpürgeyi sopayı.
Hava tekrar açtı güneş etrafı ısıtır gibi oldu.

Bu sene biraz daha büyüdüm elim çivi, çekiç,  tahta tutar oldu. İki gün evvel evin iç havlusunda yaptığım kızağımla büyük annemin evinin arka tarafındaki yokuşun yolunu aldığımda heyecan ve sevinçten uçuyorum, dalıp dalıp koşuyor koşuyorum. Karşıdan gelen ses daldığım düşten uyandırır beni. TAHİİİİN –PEKMEZ...

Nihayet kızağa oturup yokuştan aşağı uçuyor, uçuyorum. Ayaklarımı hissetmiyorum, ellerim karıncalanıyor, eldivenler ayakkabılar sırılsıklam, burnumu hissetmek ne arar. Ancak akan sıcak sulu sümüğüm üst dudağımı ısıtıyor, eve gitmek zamanı geldi. Haydi, bugünlük bu kadar, bunun yarını da var. Evin yolunu tuttuğumda arkamdan sokağı süpürüp temizleyen bizim mahalle kardan adama el salar, selamlar, haydi EVLİ EVİNE, KÖYLÜ KÖYÜNE.

Bütün bayramlar bitip geçtikten sonra yılbaşından evvel Rum ve Ermenilerle beraber düşen Hanuka ve Paskalya bayramları daha çok çarşı pazarda hissedilir. Kırmızı yumurtalar, mis kokan paskalya çörekleri, pamuklu yeşil küçük, büyük çam ağaçları, kokinalar. Bunun yanında biz Yahudilerin Hanuka bayramını tenekeci Yakonun soba boru ve dirseklerinin yanında el yapısı tenekeden mumlu veya yağ fitilli Hanukiyaları.

Bu bayramda biz çocuklara biraz para ve sarı pirinçten üzeri Latin harflerle kazılmış bir al, hepsini koy fırıldakları veya bizim gazoz kapağının ortasına açılan delikten geçirilen kibrit çöplü fırıldak. Her evde her akşam babalarla birlikte Hanukiyalar hep beraber yakılır.  Dediğim gibi bu sene özel bir sene. Mübarek Ramazan bayramı bu bütün diğerleri ile beraber. Havada bir ruhanilik, bir beraberlik, bir saygı, bir hürmet hissediliyor. Ramazanın işareti milletin daha az sigara içmesi, biraz kısa fitilli olması ve herkesin çok sevdiği bol susamlı kızarmış mis kokan yuvarlak veya uzun oval pideler, pideler.

Pide sıcak olarak yenildiği için her akşamüstü bizim Milli Sinemasının yanındaki francala fırınında veya Rum kilisesinin yanındaki halk ekmek fırınında ortası yarılmış pişkin akşam siyah ekmeklerin üstünde sıralanmış pideler. Fırınların önü kalabalık ve sıra yapmış yapmamış insanlarla dolu. Dediğim gibi ramazan ayında oruç tutanlar biraz sabırsız biraz da sinirli oluyorlar. Çabuk kızar çabuk sönerler zira oruçludur, yeminlidir, hassastır.

Bu saatlerde kahvehaneler boştur. Büyük annemin sokak başındaki ve fener yolundaki hamamın yan sırasındaki Tahta Minare cami minareleri sıra ampullerle donatılmış ışıklandırılmışlar.
Millet iftardan evvelki dua için omuzlarına atmış oldukları ceket ve paltoları ile musluklara eğilip abdest aldıktan sonra ayakkabıların arkasına basıp caminin giriş kapısına yürüyüp önünde bıraktıktan sonra dua için içeri girip ve kayboluyorlar. Allah duanızı kabul etsin.
Pazarda bu bayramda diğerleri ile birlikte olması sebebi ile gayet büyük bir faaliyet görülüyor. Esnaf zaten bunu bekler. Mezeciler, manavlar, bakkallar, kasaplar, tatlıcılar dolup taşıyor. Öyle ya Ramazanda iki kere yemek yenildiği gibi ayriyeten bol misafir, bol şamata var. Sofralar böyle basit yemeklerle bitmez pastırmalar, peynirler, etler, tavuklar, pilavlar ve sonunda tatlılar baklavalar, reçeller ve güllaçlar.

En nihayet topun sesi duyulur. Herkes artık evinde iftar sofrasına oturup el öptürüp veya öpmüştür. Yemekler, tatlılar sohbetler bitmiş, sokaklarda tekrar faaliyet başlamıştır. Bizim Balatta pek Ramazan eğlenceleri yoktur, sohbetler bitip misafirler gittikten sonra yeşil gözlü Grunding radyo düğmesi çevrilir ve İstanbul radyo evinden NİHAVENT makamında saz heyetinden eski hoş bir şarkı havaya dağılır. Çile bülbülüm çileeee...  

Kış ayları soğuklarla, karlarla, yağmurlarla, çamurlarla ekseri insanları evde saklar korur. Kış başlangıcı ile bahar arası bazı bayram ve seyranlar aile, dost ve arkadaşların birbirleri ile görüşüp bir araya gelmelerine sebep olur. Bu sebeplerden bir tanesi ise YILBAŞIDIR. Yılbaşı bizim Balatta Aralık ayının başından başlar, ta Ocağın ortasına kadar devam eder. Yılbaşının gelişini duvardaki saatli takvime bakarak hatırlamaya lüzum yok. Yılbaşının geldiği esnaf caddesinde hissedilir görülür, emarelerden ilklerinden dükkân vitrin camları yeşil sert yapraklı uçları dikenli dalların üstüne pamuk parçaları kondurulmuş dekorasyonun yanında çingenelerin sattıkları kırmızı küçük bilyeleri andıran kokinalar süslediği, gibi aynı dallar malların üstüne serptirilip yılbaşını müjdeler. Bunları manav, ekmek francala fırını, lokanta, meyhane önleri rengârenk ampul gırlandaları etrafı daha da renklendirir. Dediğim gibi yılbaşı bir bayramdır şöyle ki bunun için YILBAŞI KUTLU OLSUN amblemleri bu renkli havaya eklenir.

Artık Balattaki Yahudi, Rum, Müslüman, Ermeni, Kürt bu günü beklemeye başlar. Nihayet yılbaşı gelip çatmıştır, dükkânlar pırıl pırıl ışıklarla donanmıştır.  Pazarda caddelerde bir hengâme bir telaş, babalar çocukları elinde soğuk havaya rağmen alışverişte. Kuruyemişçi Laz Ahmet dolup taşıyor, biraz kum leblebi, kuru incir, biraz soyulmuş ceviz, enpanada yapmak için, kavrulmuş leblebi, sofayfas, sarı, siyah pestil, biraz sarı kuru kayısı, bu sene bir iki parça cevizli sucuk. Bu kadar.

Bizim manav Avramiko ve Andon mezecinin yanındaki Avnayim manav, dükkân önüne yerleştirdikleri büyük ampullerle veya lüks lambalarla dünden kirli siyaha kaçmış renkleri solmuş önlüklerine sürüp sürüp parlattıkları al al elmaları, altın sarısı portakalları, mandalinaları, büyük Ankara eşek armutlarını, yazdan kalan asılıp bu güne saklanan Kırkağaç kavunlarını, Anamur’un mis kokan muz demetlerini, soğuktan korunmak için giydikleri siyah kaban ve evde örülmüş yün kakuletaları ile müzedeki çok kıymetli tablo halinde dizip gururla sergileyip ellerine aldıkları gazete kese kâğıdına özel nazik el hareketleri ile doldurup müşteriye hem takılır hem “başka bir şey” diye sorarlar. Ne yapsınlar, eve biraz daha kârla gitmek lazım. İlerde düğün var, para lazım. Köşedeki kuyumcu Nedimde hareket o biçim, ananedir, babalar eve böyle bir günde boş ellerle gitmez. Küçükte olsa yeşil bir yaprak, ekseri sarı, mavi, yeşil taşlı yüzük veya ince veya lokmalı altın bilezik... Bu sene yoksa ya pas geçilir veya unutulur gelecek seneye daha iyisi inşallah.

Karşıdaki helvacıda sade, çukulatalı, karışık veya fıtıklı mis kokan helva alınır  Bu arada hesap epey yükselmiştir ne yapalım? Senede bir gün, buda olmasa ölelim. Sıradaki Andon mezeciye uğramadan olmaz. Küçük bir çilingir yapmayacak mıyız? Biraz Apikoğlu, biraz sırt pastırması, ançüez, siyah, yeşil zeytin, yaprak dolma, Amerikan salatası, Likorinosuz olmaz, biraz tarama, bir büyük kulüp rakısı, mortadella salam ve dilli mortadella, bu kadar yeter, ne oldu babama piyango mu vurdu? Meğer bu akşam orfane ile toplanıp yılbaşını kutlayacağız. A neyi unuttuk. Lakerda ve bir de abudaraho… Bunu da Ahtar Robert’ten at yarışları kâğıtlarını ve tombalayı aldıktan sonra alırız, haydi geç oldu. Misafirler nerede ise gelirler, birde bunun hazırlanışı ve masaya konması var. Haydi, evin yolunu tutalım, her taraf parıl parıl, her taraf kırmızıdan yeşile, sarıdan yeşile rengârenk bir hengâme, hayat dolu, ümit dolu
HAYIRLI SENELERE, YILLARA.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder