10 Şubat 2014 Pazartesi

9-Purim lanu




Kışın sonlarına dayandık her ne kadar havalar yumuşamağa yüz tuttu ise yine deli Martayız. Purim bayramı, bu bayramda havraya akşamüstü gidip megila denen rulo şeklindeki Sefer Toraya benzer kitaplar ve okunduğu zaman oturan büyüklerin bazı anlarda ayaklarını yere vurup patırtı yaptıkları veya ellerinde tutup tahtadan yapılmış kaynana patırtısını çevirerek triii, traaa gibi ses çıkaran oyuncak ve Binyamin şekercide satılan şekerlemeler esponjada, beyaz kırmızı çizgili Magen David şekerlemesi, makaslar ve özel şeyler.
   
Bu sene büyük annemin evine gideceğiz. O her sene bu bayramda cevizli borrekas yapar, özeldir, çok lezzetlidir. Akşam üstünden annem bizi annesine yollayıp biraz bizden istirahat ister. Büyük annemin evi caminin ve mahalle su musluğunun üstündedir. Bu ev dayılarımın iş yeri ve yaşadıkları evdir. Ayrıyeten evin bir özelliği her zaman anlatılan ve gülmekten kıran geçiren bir hikâyesi olması. Ev dışarısı kâgir görülürse de içerisi tam ahşaptır. Yani eski ahşaptan kâgir. Bu ev üç kattan olup eski tahta giriş kapısından iç kuyusu olan avluya girdikten sonra tahta merdivenlerle ikinci kata ve oradan tahta kapı açıldıktan sonra yine tahta merdivenden büyük annemin evinin uzun dar karşıda pencerelerin altında bütün uçtan uca dayanan minder karşılar. Sağ taraftaki oda hem iş yeri, kunduz çekilir, hem de domuz kılı taranıp takoz yapılır, aynı zamanda erkeklerin yatma odası. Küçük iki basamaktan sonra mutfak ve içinde yüznumara (LA KUZİNA), yapışığında mutfak, ornayas dedikleri kömür ve çıra ile ateş yakılan üstünde yemek pişirilen bacası bazen çeken bazen bütün evi duman içinde bırakan solda tel dolap ve yanında saçtan yapma küçük musluklu üstten doldurma su bidonu ve ocağın yanında büyük tinaja (su küpü) hemen üstünde çingenelerden satın alınan hindi tüylerinden yapılmış yelpaze…

Dedik ya bu evin hikâyesini yapan oda, büyük annemle genç teyzemin yattıkları büyük oda. Günlerden bir gün büyük annem bu odanın temizliğini yaptığı bir anda tabanı tahta olan odanın tabanı çökmüş ve büyük annem kendisini komşu Mösyö fotoğrafçı David’in yatağında bulur. O gün bu gün bu delik böyle kalmıştır, iki komşu kendi yatak dedikodularını paylaşırlar. Dayılarımdan ve teyzemden sıcak öpücükleri ve Purimlik aldıktan sonra büyük annem bizleri elimize esponcada verip köşeye oturtur.

Akşam olup annemle babam ve evin bütün komşuları toplandıktan ve laf luf ettikten sonra büyük annem mutfaktan kalaylanmış yarı parlak biskoços sinisini çıkarıp masanın üstüne koyup herkes etrafa toplanıp Purim ananesi olan üç zar (DADOS) oyunu oynamağa başlanır. Gülmeler, bağırmalar, basan alır, basmayan hava alır, haydi pipi, gel açıktan koyalım derken bizler bu hengâmenin içinde bazen zar atar, bazen beraber bağırır, gözler fal taşı gibi açılmış, saat geç olmuş, kimin umurunda. Uyku ne diye panayır var, panayır…    

Artık mevsim bahara gidiyor. Havalar daha açık, gökyüzünde beyaz aralıklı pamuk bulutlar arasından parlak güneş görünür ısıtır oldu, açık çayırlarda tek tük kalan erik ağaçlarında beyaz, pembe tomurcuklar çiçek açmağa yüz tutuyor. Purim bayramından bir ay evde baharın hazırlıkları başlar. (Purim lanu Pesah en la mano) Havalar her ne kadar açık ise bile yine soğuktur, kim dinler ki okuldan bu çocuklar vapurla, kayıkla gelecek.  Ev soğuk, bu zamanda mühim olan Pesah hazırlığı. Pencere ile çerçeve arasındaki rüzgârı içeri koymayan sıkıştırılmış gazeteler çıkarılıp pencereler fora, ev bu sene boyanacak. Badanacı sabahın köründe elinde boya kovaları, merdiven, fırçalarla iskemlede oturur bizim okula gitmemizi bekliyor. Odaların hangi renge boyanma kararı annemin. Karar bizim oda açık mavi, kendi odasını roz bonbon, salon, oturma odası, mutfak beyaz renge boyanacak. Boya günleri eğer hava soğuk ise vay halimize neden mi söyleyeyim. Boyadan sonra soba yakılmaz,  karar bu karar, bu kadar. Mahallede Pesah hazırlığı aynı şekilde her evden hissedilir. Halılar çıkarılıp ev önlerinde veya tepenin orada Mehmet tarafından dövülür, sabunlanır, yıkanır, kurumağa bırakılıp sarılır. Haftanın bir iki gününde salıncakların kurulduğu meydanlığın bir köşesinde çingene kalaycı ve karısı yerini alıp deri körüğüne bağlı demir borudan çıkan havayı açmış olduğu ve kömürlerle doldurduğu çukuru körükledikçe kor olmuş kömürlerden çok güzel mavi renkli bir alev yükselir. Bu tablo biz çocuklar için çok dikkat çeken bir olaydır. Her sene aynı yerde aynı kalaycı aynı şalvarlı kadın ve çocukları. Biz arkadaşlar diz çökmüş kalaycının eline aldığı kararmış, silinmek üzere olan kap kacak ve siniyi ilkin bu ateşin üstüne ustalıkla elindeki acayip yapılı uzun maşası ile evirip çevirdikten sonra üstüne beyaz tozu atığında hepimiz alışıla gelmiş şekilde burunlarımızı ellerimizle kapar, çıkan özel keskin dumandan korunurken kalaycı elindeki tomar pamuğu ısınmış kabın üstünden bir sihirbazın el çabukluğu ile o kabı bembeyaz parlayan gümüş rengine boyadığında içimden alkış tutup büyük bir bravo demek gelir. Hayret dolu gözlerle ikinci kaptaki sihiri beklerim.

Seneler halen zor seneler olsa gerek kalaycının olduğu yerde başka bir köşede ya aynı günlerde veya başka günlerde kırılmış, çatlamış kıymetli sayılan porselen tabak, vazoları tamir eden usta oturur. Bu gün keyfimize diyecek yok. Hem kalaycı, hem cam porselen ustasını bir arada seyrediyor, vakitlimizi kültür bakımından ilerletiyoruz. Netice öyle bir zaman ki hiçbir şey atılmaz. Ne de verilir her şeyin kıymeti vardır, idare edilir.

Artık bu tiyatrodan sıkıldık. Haydi, evden aldığımız veya evvelki oyunlardan kazandığımız ceplerdeki Pesah cevizlerini çıkarıp oyuna başlar bağırıp, çağırırız.  Evin yolunu almak üzere iken bu saatlere kadar nerede kendimi bıraktığım sorusuna cevap hazırlarken köşe başında sigara kutularının kapakları ile duvar oynayan birkaç çocuk arkadaşımın oyunlarına katılmadan olmadı. Gelincik, Yeniharman, Sipahi, Yenice, Bahar ne güzel eğleniyor, vakit geçiriyoruz. Saati maati unuttum bile. Meğer saat epey geç olmuş, annemi ensemde gördüğümde, işte o anda kendime geldim, haydi bakalım Jozef bey hazırlan negrenyado, ijo negro, zingano delas kayes gibi küçük tartaklamalarla haydi eve.

İyiki Babam halen işten gelmedi, bir suratıma bakması on dayağa bedel.abamdan bugüne kadar bir fiske yediğimizi hatırlamıyorum, bütün bu iş annemden oluyor, cimciik, popomuza şamar, ensemize tartak. Hava halen soğuk. Okul bir hafta sonra tatil. Birde ikinci karne ile beraber on gün tatil Hamursuz bayramı. Bu hafta evde bayram hazırlığı hissediliyor. Bu sene her seneden değişik. Agada bizim evde olacak galiba. Anemin ne Confidance ne de Le mond dergisini okumak için vakti var.
Avramiko manavdan gelen yuvarlak silindir Massa paketleri annemin yatak odasındaki elbise dolabı üstünde sıralanmış, iki üç tane de mutfakta açılmış. Pesah yemeklerinde kullanmak için büyük, orta emaye kapların içine okunmuş suda yumuşamaları için bekliyor.

Paylanın içinde manavdan gelen kökleri toprak çamur dolu ıspanak demetleri, pırasa kümeleri köşede, saz sepeti saman içinde babamın iş için karda, kışta mal satmak için gittiği Lüleburgaz, Silivri, Trakya’nın veya Karadeniz kıyı köylerinden getirdiği köy yumurtaları, diğer köşede Olive zeytinyağı tenekesi (bir beladır bu teneke cam şişeyi al, huni koy, tenekeyi kaldır, huniyi ayarla, yağı huniye ayarla, Uno ariva, uno abaşo).  Ispanağın yanında bu sene çok soğuk olduğundan Maror marulla değil kıvırcık salata ve kereviz yerine maydanozla yapacağız. Annemin elleri soğuk sullarla yıkadığı bütün bu yeşillikler kırmızı al olmuş. Yapraklar bir tarafa Avazlar (saplar) bir tarafa,  parsalar ince kıyım, bir kısım küçük silindirlere kesilmiş emaye leğenin içinde yüzüyorlar.

Büyük annem başında haşvarisi (tokası) gaz yağı ile çalışan pompalı Pirmus üstüne yerleşmiş büyük kararmış fokurdayan sahanda Köftes deprasa, de patatas, bumuellos de ispinaka                                                                    hazırlamakla meşgul, annem diğer taraftan ancusas de ispinaka, de sarsiça, limonlu ravoz, et yahnisi, tavuk agristada şeklinde, agristada veya perişil ile yapılmış biraz gaz kokan kefal balığı. Ekmek ve hamurlu mamullerle dolaşmamız yasak. Bir köşeye ekmek ve diğer hamurlu mamuller, yani yasak olan şeyler konur ve böyle idare olunur, yoksa Pesah kaçar.

Arada bir annem gizliden bir parça hamursuzu büyük anneme göstermeden çok sevdiğimiz Binyamin şekerciden Pesah için alınan şarope blankodan alır, masanın üstünde sürüp bizi sokağa sürer. Ben eminim ki büyük annem bütün bunları görmüş içinden gülmüştür. Cin karıdır o.

Diğer geçen senelerde Pesah akşamı büyük annemde yapılırdı. Öyle ki büyük annem lostra açar yani çatal bıçak, kap, kaçak, hepsi Pesahta kullanılır. Pesah bitince yıkanır durulanır gelecek seneye saklanmak üzere dolaba büyük beyaz çarşafa örterek saklanır (bu deyim -Lohusa açmak- bundan gelse gerek). Pesah bayramı tabiatın yenileşmesi, yeşermesi, havaların açıp ısınmasına dek gelen İlkbaharın habercisidir. Purim bayramının bitiminde söylendiği gibi:
‘’PURİM, PURİM MANO. PESAH EN LA MANO, YAVINO ENVERANO PARA IR AL KAMPO.’’
Yani anlaşıldığı gibi her şey yeni, her şey pak olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder