Kışın
sonlarına dayandık her ne kadar havalar yumuşamağa yüz tuttu ise yine deli
Martayız. Purim bayramı, bu bayramda havraya akşamüstü gidip megila denen rulo
şeklindeki Sefer Toraya benzer kitaplar ve okunduğu zaman oturan büyüklerin
bazı anlarda ayaklarını yere vurup patırtı yaptıkları veya ellerinde tutup
tahtadan yapılmış kaynana patırtısını çevirerek triii, traaa gibi ses çıkaran
oyuncak ve Binyamin şekercide satılan şekerlemeler esponjada, beyaz kırmızı
çizgili Magen David şekerlemesi, makaslar ve özel şeyler.
Bu sene büyük
annemin evine gideceğiz. O her sene bu bayramda cevizli borrekas yapar,
özeldir, çok lezzetlidir. Akşam üstünden annem bizi annesine yollayıp biraz
bizden istirahat ister. Büyük annemin evi caminin ve mahalle su musluğunun üstündedir.
Bu ev dayılarımın iş yeri ve yaşadıkları evdir. Ayrıyeten evin bir özelliği her
zaman anlatılan ve gülmekten kıran geçiren bir hikâyesi olması. Ev dışarısı kâgir
görülürse de içerisi tam ahşaptır. Yani eski ahşaptan kâgir. Bu ev üç kattan olup
eski tahta giriş kapısından iç kuyusu olan avluya girdikten sonra tahta merdivenlerle
ikinci kata ve oradan tahta kapı açıldıktan sonra yine tahta merdivenden büyük
annemin evinin uzun dar karşıda pencerelerin altında bütün uçtan uca dayanan
minder karşılar. Sağ taraftaki oda hem iş yeri, kunduz çekilir, hem de domuz
kılı taranıp takoz yapılır, aynı zamanda erkeklerin yatma odası. Küçük iki
basamaktan sonra mutfak ve içinde yüznumara (LA KUZİNA), yapışığında mutfak,
ornayas dedikleri kömür ve çıra ile ateş yakılan üstünde yemek pişirilen bacası
bazen çeken bazen bütün evi duman içinde bırakan solda tel dolap ve yanında
saçtan yapma küçük musluklu üstten doldurma su bidonu ve ocağın yanında büyük
tinaja (su küpü) hemen üstünde çingenelerden satın alınan hindi tüylerinden yapılmış
yelpaze…
Dedik ya bu
evin hikâyesini yapan oda, büyük annemle genç teyzemin yattıkları büyük oda.
Günlerden bir gün büyük annem bu odanın temizliğini yaptığı bir anda tabanı
tahta olan odanın tabanı çökmüş ve büyük annem kendisini komşu Mösyö fotoğrafçı
David’in yatağında bulur. O gün bu gün bu delik böyle kalmıştır, iki komşu kendi
yatak dedikodularını paylaşırlar. Dayılarımdan ve teyzemden sıcak öpücükleri ve
Purimlik aldıktan sonra büyük annem bizleri elimize esponcada verip köşeye
oturtur.
Akşam olup
annemle babam ve evin bütün komşuları toplandıktan ve laf luf ettikten sonra
büyük annem mutfaktan kalaylanmış yarı parlak biskoços sinisini çıkarıp masanın
üstüne koyup herkes etrafa toplanıp Purim ananesi olan üç zar (DADOS) oyunu
oynamağa başlanır. Gülmeler, bağırmalar, basan alır, basmayan hava alır, haydi
pipi, gel açıktan koyalım derken bizler bu hengâmenin içinde bazen zar atar,
bazen beraber bağırır, gözler fal taşı gibi açılmış, saat geç olmuş, kimin umurunda.
Uyku ne diye panayır var, panayır…
Artık mevsim
bahara gidiyor. Havalar daha açık, gökyüzünde beyaz aralıklı pamuk bulutlar
arasından parlak güneş görünür ısıtır oldu, açık çayırlarda tek tük kalan erik ağaçlarında
beyaz, pembe tomurcuklar çiçek açmağa yüz tutuyor. Purim bayramından bir ay
evde baharın hazırlıkları başlar. (Purim lanu Pesah en la mano) Havalar her ne
kadar açık ise bile yine soğuktur, kim dinler ki okuldan bu çocuklar vapurla, kayıkla
gelecek. Ev soğuk, bu zamanda mühim olan
Pesah hazırlığı. Pencere ile çerçeve arasındaki rüzgârı içeri koymayan
sıkıştırılmış gazeteler çıkarılıp pencereler fora, ev bu sene boyanacak. Badanacı
sabahın köründe elinde boya kovaları, merdiven, fırçalarla iskemlede oturur
bizim okula gitmemizi bekliyor. Odaların hangi renge boyanma kararı annemin.
Karar bizim oda açık mavi, kendi odasını roz bonbon, salon, oturma odası, mutfak
beyaz renge boyanacak. Boya günleri eğer hava soğuk ise vay halimize neden mi söyleyeyim.
Boyadan sonra soba yakılmaz, karar bu
karar, bu kadar. Mahallede Pesah hazırlığı aynı şekilde her evden hissedilir. Halılar
çıkarılıp ev önlerinde veya tepenin orada Mehmet tarafından dövülür, sabunlanır,
yıkanır, kurumağa bırakılıp sarılır. Haftanın bir iki gününde salıncakların
kurulduğu meydanlığın bir köşesinde çingene kalaycı ve karısı yerini alıp deri
körüğüne bağlı demir borudan çıkan havayı açmış olduğu ve kömürlerle doldurduğu
çukuru körükledikçe kor olmuş kömürlerden çok güzel mavi renkli bir alev
yükselir. Bu tablo biz çocuklar için çok dikkat çeken bir olaydır. Her sene
aynı yerde aynı kalaycı aynı şalvarlı kadın ve çocukları. Biz arkadaşlar diz
çökmüş kalaycının eline aldığı kararmış, silinmek üzere olan kap kacak ve siniyi
ilkin bu ateşin üstüne ustalıkla elindeki acayip yapılı uzun maşası ile evirip
çevirdikten sonra üstüne beyaz tozu atığında hepimiz alışıla gelmiş şekilde
burunlarımızı ellerimizle kapar, çıkan özel keskin dumandan korunurken kalaycı
elindeki tomar pamuğu ısınmış kabın üstünden bir sihirbazın el çabukluğu ile o
kabı bembeyaz parlayan gümüş rengine boyadığında içimden alkış tutup büyük bir
bravo demek gelir. Hayret dolu gözlerle ikinci kaptaki sihiri beklerim.
Seneler halen
zor seneler olsa gerek kalaycının olduğu yerde başka bir köşede ya aynı
günlerde veya başka günlerde kırılmış, çatlamış kıymetli sayılan porselen
tabak, vazoları tamir eden usta oturur. Bu gün keyfimize diyecek yok. Hem
kalaycı, hem cam porselen ustasını bir arada seyrediyor, vakitlimizi kültür
bakımından ilerletiyoruz. Netice öyle bir zaman ki hiçbir şey atılmaz. Ne de
verilir her şeyin kıymeti vardır, idare edilir.
Artık bu tiyatrodan
sıkıldık. Haydi, evden aldığımız veya evvelki oyunlardan kazandığımız
ceplerdeki Pesah cevizlerini çıkarıp oyuna başlar bağırıp, çağırırız. Evin yolunu almak üzere iken bu saatlere kadar
nerede kendimi bıraktığım sorusuna cevap hazırlarken köşe başında sigara
kutularının kapakları ile duvar oynayan birkaç çocuk arkadaşımın oyunlarına
katılmadan olmadı. Gelincik, Yeniharman, Sipahi, Yenice, Bahar ne güzel eğleniyor,
vakit geçiriyoruz. Saati maati unuttum bile. Meğer saat epey geç olmuş, annemi
ensemde gördüğümde, işte o anda kendime geldim, haydi bakalım Jozef bey
hazırlan negrenyado, ijo negro, zingano delas kayes gibi küçük tartaklamalarla
haydi eve.
İyiki Babam
halen işten gelmedi, bir suratıma bakması on dayağa bedel.abamdan bugüne kadar
bir fiske yediğimizi hatırlamıyorum, bütün bu iş annemden oluyor, cimciik,
popomuza şamar, ensemize tartak. Hava halen soğuk. Okul bir hafta sonra tatil. Birde
ikinci karne ile beraber on gün tatil Hamursuz bayramı. Bu hafta evde bayram
hazırlığı hissediliyor. Bu sene her seneden değişik. Agada bizim evde olacak
galiba. Anemin ne Confidance ne de Le mond dergisini okumak için vakti var.
Avramiko
manavdan gelen yuvarlak silindir Massa paketleri annemin yatak odasındaki
elbise dolabı üstünde sıralanmış, iki üç tane de mutfakta açılmış. Pesah
yemeklerinde kullanmak için büyük, orta emaye kapların içine okunmuş suda
yumuşamaları için bekliyor.
Paylanın içinde
manavdan gelen kökleri toprak çamur dolu ıspanak demetleri, pırasa kümeleri köşede,
saz sepeti saman içinde babamın iş için karda, kışta mal satmak için gittiği Lüleburgaz,
Silivri, Trakya’nın veya Karadeniz kıyı köylerinden getirdiği köy yumurtaları, diğer
köşede Olive zeytinyağı tenekesi (bir beladır bu teneke cam şişeyi al, huni
koy, tenekeyi kaldır, huniyi ayarla, yağı huniye ayarla, Uno ariva, uno abaşo).
Ispanağın yanında bu sene çok soğuk
olduğundan Maror marulla değil kıvırcık salata ve kereviz yerine maydanozla
yapacağız. Annemin elleri soğuk sullarla yıkadığı bütün bu yeşillikler kırmızı
al olmuş. Yapraklar bir tarafa Avazlar (saplar) bir tarafa, parsalar ince kıyım, bir kısım küçük
silindirlere kesilmiş emaye leğenin içinde yüzüyorlar.
Büyük annem
başında haşvarisi (tokası) gaz yağı ile çalışan pompalı Pirmus üstüne yerleşmiş
büyük kararmış fokurdayan sahanda Köftes deprasa, de patatas, bumuellos de
ispinaka
hazırlamakla meşgul, annem
diğer taraftan ancusas de ispinaka, de sarsiça, limonlu ravoz, et yahnisi,
tavuk agristada şeklinde, agristada veya perişil ile yapılmış biraz gaz kokan
kefal balığı. Ekmek ve hamurlu mamullerle dolaşmamız yasak. Bir köşeye ekmek ve
diğer hamurlu mamuller, yani yasak olan şeyler konur ve böyle idare olunur,
yoksa Pesah kaçar.
Arada bir
annem gizliden bir parça hamursuzu büyük anneme göstermeden çok sevdiğimiz
Binyamin şekerciden Pesah için alınan şarope blankodan alır, masanın üstünde
sürüp bizi sokağa sürer. Ben eminim ki büyük annem bütün bunları görmüş içinden
gülmüştür. Cin karıdır o.
Diğer geçen
senelerde Pesah akşamı büyük annemde yapılırdı. Öyle ki büyük annem lostra açar
yani çatal bıçak, kap, kaçak, hepsi Pesahta kullanılır. Pesah bitince yıkanır
durulanır gelecek seneye saklanmak üzere dolaba büyük beyaz çarşafa örterek
saklanır (bu deyim -Lohusa açmak- bundan gelse gerek). Pesah bayramı tabiatın
yenileşmesi, yeşermesi, havaların açıp ısınmasına dek gelen İlkbaharın
habercisidir. Purim bayramının bitiminde söylendiği gibi:
‘’PURİM, PURİM
MANO. PESAH EN LA MANO,
YAVINO ENVERANO PARA IR AL KAMPO.’’
Yani anlaşıldığı
gibi her şey yeni, her şey pak olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder