Artık mevsim sonbahar
yağmurlar, soğuklar, gri bulutlarla kaplı gökler. Parlak kumaştan evde dikilmiş
siyah önlükler, beyaz yuvarlak kenarı örülmüş kola vurulmuş sert yakalar, pencerenin
önündeki minderin üstüne yerleşmiş kahve renkli yuvarlak kenarlı kutu çantam,
omuz kayışları sarkar vaziyette yarın sabahı bekliyor. Bu ilkokula gitme günümün
ancak bu kadarını hatırlıyorum. Annem bana refakat etti mi? Bilmem. Çocuk
büyüdü kendini idare eder. Allah onu korur. Kardeşim henüz dört yaşında,
annemin eteğinden çıkma zamanı gelmiştir çocuk yuvaya yerleştirilir tabiidir ki
oda benim gibi Madam Elizaya elinde siyah tahta beyaz tebeşir ile ağlaya
sızlaya gider, alışır.
Mevsim kış, kendimi kalın
palto boynumda, yün hırka, ayağımda bot ayakkabılar, başımda siyah siperli okul
şapkam, ağzımdan burnumdan sıcak nefesimin buharları yanaklarımda nem bıraka
bıraka Balat dışındaki iskele yolundayım. Sırtımdaki çantam benim için ağır, elimdeki
kaş sepet kısa pantolonumdan çıplak kalmış bacağımı çizdikçe yerde oturmuş
yumuşak karın üstünde yürüyor, ya vapur iskelesine veya sandal iskelesine
ilerliyorum. Karşısı beyazlaşmış tepelerin üstü, siyah kümelenmiş evlerle
Hasköy. Ne güzel zamanlar ne hoş, tatlı anılar korkmuyor, üzülmüyor, düşe
kalka, yürüyor, koşuyor oynayarak okula gidiyorum.
İskele büyük, küçük
insanlarla dolmuş köprüden çıkıp Fener iskelesine uğradıktan sonra bize yanaşıp
doğru Hasköy. Gişe açılmış. Sırada sıkıştım, güçlükle palto cebinden pasoyu
çıkardım mukavvadan mavi bileti almaya muvaffak oldum. Ne meret şey her gün
aynı hikâye... Vapur iskeleye yüklenir, halatlar atılır, bağlanır iskeleler
verilir, kapılar açılır sırtımdaki çantamı elimdeki sepeti kalabalığın arasında
kurtara kurtara ya iç salona varır veya dıştaki verandada o aradaki soğuk rüzgârı
hissederek Hasköy’e varıyoruz. İskele şekil itibarı ile bütün haliçteki
iskelelerden biri. Halatçısı, biletçisi, şekli şemalı kopya, iskele verilir
inecekler arasında ben dâhil büyük bir öğrenci kısmı sırtlarında ağır çanta
ellerinde alüminyum çift katlı sefertası veya benim gibi kaş sepet.
Bu gün şanslı günlerden bir
vapurla gelmiştim. İskelenin sol tarafından tahta yarı yıkık dar iskeleden, ağır
geniş sandallardan, bizim gibi yüzleri donmuş çocuklar iskele caddesine doğru
yürüyorlar. Cadde siyah gri arnavut taşından eğri büğrü döşenmiş iki tarafı
kirli kar kümeleri, iki taraflı
sıralanmış mağazaların saçaklarından sıra sıra saydam sivri, sivri sarkıtlar,
sarkıtlar. Okulun yolu bir yokuşla başlar çocuklar çantaları ile arkadan
bakıldığında yük çeken küçük hamalları andırıyor. Ancak onlar bunu görmezler bağırarak,
çağırarak, gülerek birbirine takılıp kartopu sallayarak yolu tutar okula
varıyorlar.
Okulun annemin anlattığı
şekli ile asıl adı ALIANS idi. Bu mektepte annem bütün ailesinden yalnız
kendisi okumuş, hatırladığım kadarı ile hangi sınıfa kadar okumuştu? Bildiğim
bir şey varsa oda Fransızcayı iyi okuyup yazması ile hayat boyu Confıdance , Le
mond okuması idi, velhasıl o zaman için okumuş bir insan sayılır idi.
Yağmurlar, karlar, kartopu, kızaklar,
çember, tahta tekerlekli el yapımı arabalar. Kuru havada renkli kil bilye, duvar
dibinde eğilmiş çukur oynayan çocuklar, bağırmalar, çağırmalar, öte köşede kuka,
saklambaç, ebe, seksek, hayat dolu, hoş bir zaman.
Zaman halen kıştır evler
soğuk, odunluk, kömürlük yazdan ihtiyaca göre doldurulmuş. Ekseri zaman anneler
çocuklarını odunluğa yollar iki kol arası dizdikleri odunları sobaların
yanlarına dizip kurutmak için yığarlar. Isınma ya odun, ya kok kömürü ya da linyit,
ağır döküm, çini odun soba veya saç yapılı sobalarında yakılarak temin
ediliyor.
Sobaların yakılması için,
kış, soğuk, beklenir. Birkaç gün soğuğu hissettikten sonra borular yaldız boya
ile boyanır, pazardan tenekeci Yakovdan yeni parlak bilezikler satın alınır ve
yenilenir, artık kış gelmiştir denilebilir. Kışın sonbaharın son aylarının
sonunda başlar, ta ki deli Mart kazma, kürek yaktırıncaya kadar.
Bu sene kış epey soğuk, annem
her zamanki alışık olduğu şekli ile sabahın erken saatinde sobaya eğilmiş çıra
çubuklarını dizip, tahta parçalarını kule yapıp diktikten sonra yaktığı ateşi kuvvetlendirmek
için habire ağzı ile üfler durur. Odanın içini bir duman kokusu sarmıştır, soba
ısındıkça yeni yaldız boyası ile boyanmış borulardan boya kokusu karışır hep
birlikte öksürükler aksırıklar, pencereler açılır soğuk içeriye girer her
kafadan bir ses bir hengâme bir curcuna.
Artık her şey dinmiştir, kışı ele aldık.
Oda sıcak. Babam Vatan gazetesi
elinde kalın camlı yuvarlak çerçeveli gözlüğü, altında minderi oturmuş okur, annem
renkli çiçekli uzun kalın, düğmeli penuğar elbisesi mutfaktan
girip çıkar, kardeşim kurşun askerleri ile harbe hazırlanır, bende buhar tutmuş
pencerede iki kere iki dördü yazmakla meşgulüm.
Artık zaman ilerlemiş yarın
iş, okul günü babam sobaya eğilmiş, küreği içine sürüp içindeki yanmış
odunların korlarını soba yanındaki mangala aktarıp üstlerini külle örter,
sabaha ısınmak mümkün olsun. Küçük radyo kapatıldı. Confidace yerine konmuş, herkes kendi odasına
çekilmek için hazırlanır. Babam yatmıştır, annem beraber yattığım kardeşimle
beni yün yorganla örttükten sonra üstüne babamın siyah kalın paltosunu atar sıcak
dudaklarını soğumakta olan yanaklarımıza hissettirip odasının yolunu tutar. İYİ
GECELER.
Sabah soğuk, çok soğuk, annem
odanın soğuk havasını ısıtmak için mangaldaki külleri aralar. Babam çoktan işe
gitmiştir. Çabuk çabuk giyinmemiz lazım. Evde örülmüş kalın yünlü kazaklar, golf
pantolonlar, sobanın yanında kurutulmuş ayakkabılar giyilir, haydi sırtta
çantalar elde sepetler sokağa. Yerler hafif buz tutmuş cam gibi adım attıkça
kıtır kıtır kırılır. Ses çıkardıkça yanaklar kızarıyor, kâh düşer kâh kalkar
yalpalar. Tekrar vapur iskelesinin kara çamurlu yolunda hafif öne eğik gitmekte
olan insanlara karışır devam eder bu iki çocuk.
Yine böyle yağmur bardaktan
boşalan bir akşamüstü, annem tutturmuş ile de gideceğiz der durur. Bu çocuk Yahudi
değil mi? Dinden uzak mı kalacak? Der. Elimden aldığı gibi o soğukta, yağmurda
üşenmeden Balat dışındaki sinagogun çamurlu yolunu tutturur. Sıkı ise
diren, yok de, senin ne hakkın var bunda,
karar onun, o kadar.
Yol yarı aydınlanmış yaya
kaldırımı olmayan düzensiz paket taşından kasap LEON solda kapalı, sağda leblebici
Mehmet, şişeci hurdacı Ahmet’in dükkânları önünden geçtikten sonra yarı açık
aralanmış yeşil renkte boyanmış Sinagogun kapısından içeri girdikten sonra kendimizi
yağan yağmurdan ıslanmış beyaz mermer taşlardan yapılmış avluyu geçtikten sonra
önümüzdeki tahta yapılı odaya girdiğimizde üstümüz sucuğa dönmüştü. Paltolar
çıkarıldıktan sonra siyah kahve renkli eski büronun arkasında kolları tahta
sandalyede oturan adamla annem arasında kısa bir sesli konuşmadan sonra masa
üstündeki kırmızı kaplı sonradan öğrendiğim tefilla kitabını bana uzatıp ilk
sahifelerden birinden okumamı istedi. Her ne kadar İsrael’den gelmişsem sadece
zoraki bir buçuk sene okulla bu çocuk İbranice okuması ne olur? Nihayet karar
kılınmıştır. Bizim Yasef hayırlısı ile Mahazike Toraya yazıldı, gidecek. Her
yaşıtı gibi Yahudiliği öğrenecek. Okul dersleri, okuldan gidiş geliş
yetmiyormuş gibi hatada üç gün akşam üstleri yazda kışta sıcakta, soğukta tozda,
yağmurda, karda Bu cefayı 4 sene takip etti. Karar karardı annem direndi muvaffak
oldu. Seneler ardında bu gün her Sinagoga gidişim, her bayramda seyranda evde
söylenen Ağada, Hanuka dualarını okuduğumda daima annemi görür ona bütün bunlar
için teşekkür etmeyi unuttuğumu hatırlarım.
Hasköy Okulu Yahudi Okulu
olduğundan Cuma günü öğlene kadar tedrisat görürdü. Okul dönüşü tatil Pazartesi
gününe kadardı, Ancak bu zaman oyun oynamak için annem tarafından kısaltılırdı,
şöyle ki okuldan gelir gelmez bakkala git şunu getir, fırına git bıskoços
tepsisini götür, anneannene git bunu al getir velhasıl bilye çukurunu, kukayı, mantar
tabancasını unut bunlarla zamanını doldur.
Artık zaman geçtir.
Cumartesi hazırlığı devamı için yıkanma faslı, soba odayı tam ısıtmıştır, geniş
saç payla sobanın önüne konmuş ısıtılmış, su dolu kova paylanın yanında ben diz
çökmüş, kurbanlık kuzu gibi gelecek su maşrapasını bekliyorum. Su bazen o kadar
sıcak olur ki kafa tepesini deler. Sıkı ise bağır, çağır. Kadın artık yorgundur,
bunlara vakti kalmamıştır. Bir an evvel bu faslı bitirmek için gayret sarf eder
durur. Kafa tepemde sert Hacı Şakir özel kokulu sabun kalıbını hissederken göz kapakları
bir anlık refleksle kapanır ve yıkama cefası bitinceye kadar bir daha açılmaz.
Sıkı ise aç. Gözüne sabun kaçarsa uzun müddet yanar ağlar sızlarsın ve habire
yüzüne su maşrapasını hissedersin. Artık iki yumurcak yıkanmış pijamalarını
giymiş kendileri oyuncakları ile meşgul iken annemde yıkanıp tarandıktan sunar
beyaz ince tokasını ensesine bağlar, sonra babamın gelmesini beklemek için
köşede mindere oturmuş radyodaki şarkı ile mırıldanır elindeki kitabı okur
durur.
Dışarısı karanlıktır. Tahta
merdivenlerden çıkma sesleri babamın geldiğini müjdeler. Merdivenin sonu ince
kontrplaktan yapılmış kapının açılması ile babam kalın siyah kumaştan yapılmış
uzun paltosu ile doğrudan sobanın karşısında durur, ısınır ve çıkarır. Babam bütün
bu zor hayatına rağmen yüzü artık üzgün, asık, düşünceli değildir. Artık yarına kalkmak
için sebep vardır. Yarın iş günü. Annem çiçekli uzun kalın kumaştan önden
düğmeli pinuğar elbisesi ile Cuma akşamı (noçe şabat) sofrasını düzeltmek için
etrafta dolanıp durur. Ve nihayet ŞABAT ŞALOM…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder