Zaman karne alma
zamanı, okuldan aldığım beyaz karton üstünde yazılmış notlar iyi, pekiyi, orta,
zayıf derecelere göre benim durumum fena sayılmaz. Mektepten çanta sırtında
sepet elinde okul yokuşundan aşağı diğer çocuklarla takılıp bağırarak iner beni
çok seven cadde üstündeki kömürcü dayıya uğrayıp karnemi gösterip yanağıma
sevimli öpücüğünü ve beş kuruş harçlığımı aldıktan sonra doğru kayık iskelesine
diğer çocuklarla karşı Balata geçiyoruz
Kayıkçı kalın
kürekleri suya daldırıp çektikçe sandal Halicin kara pis kokan sularında kayar
gibi gidiyor. Her çocuk parayı cebinden çıkarıp öndeki siyah tahtanın üstüne
koyar, tekrar konuşmaya koyulur. Onu ne deniz geçişi, ne kulaklarını donduran
soğuk ne de karnedeki notlar, o andaki
tatlı hayatlarını bozuyor. Bugün iki hafta devam edecek hürriyetimin günü,
artık sabah erken kalkıp yağmurda, karda çamurda, soğukta bu yolu tepmeyeceğim.
Ne sevinç, ne huzur bu.
Karneler
okundu, söylenenler söylendi. Artık
hürüm. İstanbul dört mevsim çeker. Mart denince akla her zaman KAZMA KÜREK
YAKTIRIR sözü gelir. Bu gibi aylarda hava ya açıktır güneş bulutlardan aralanır
ısıtır veya kar yağmur etrafı karıştırır. Bizim toplanıp oynadığımız yerlerde
pek ağaç, çayır yoktur. Ağaçların kara dallarını Sinagogun kara duvarının
ardından veya şurada burada görürüz. Zaten bu ağaçlarda meyve olmaz. Ancak
baharın sonlarına doğru çitlembikleri bekleriz. Çitlembik ağaçları her yerde
bulunan bir matah değildir. Ağaçlar yüksek olup ekserisi duvar çitlerinin
arkasındaki bahçelerde bulunur. Ne yapalım gülü seven dikenine katlanır der ve
çite tırmanmak için birimiz duvar dibinde durur dayanır, birimiz de omuzuna
ayak koyup çite çıkar koparamaya başlarız. Artık çitlembikler elimizde. Çitlembik
pahalı mal, elde etmek ise güçtür. Bütününü kullanmak günah... Bir hafta evvel
söğüt ağacından hazırladığım oluklu ağaç silindir dal parçasının yanı sıra yeni
uzun çivili elime uygun sapı ile iyi çalıştığını kontrol ettikten sonra çitlembiği
ön iki diş arasında ikiye bölüp acı tadı ile bütün ağzı buruşturduktan sonra
söğütün iki deliğine yerleştirip elimdeki çivili tahtanın götü ile vurup iki
tarafı iyice tıkadıktan sonra iş çitlembiği patlatmak. İşte bu oyuncağın zevki
bu, fiyatı da bu. Bizim ahtar Robert saç saçağına tahta tekerlekli araba ve
trotinetleri satmak için
astı artık. Bunu satın almak için bizde bu para ne gezer. Bunlar babaları
paralı veya elinden gelmeyenler içindir. Biz çekirdekten yetişmeyiz. Oradan
buradan mahallede bulduğumuz tahta ve paslı çivileri düzelttikten ve dingilleri
hazırladıktan sonra araba ve trotinet hazırlıyoruz. Tabii ki tahta tekerlekler
ahtar Robert ten. Bunları da geçenlerde niyet satışımızdan kalan para ile aldık.
Artık dingillere tekerlekler kondu, dingillerin uçları kuru sabunla yağlandı. Haydi,
bakalım yokuş aşağı yallah.
Bu tatilde
herkes gibi bende lastik topumla dokuztaş oynayacağım. Oyunu akranlarımdan
görüp birkaç sefer oynadıktan sonra çok seviyorum hem heyecanlı hem arkadaşlar
bol bu oyunda. Birimiz daireyi çizer diğerimiz başlama top atma çizgisi için
beş adım sayar, diğerleri düz kaymak mermer taşları bulur getirir ve böyle karanlık
oluncaya dek oynar zevkli vakit geçirirken karanlığı karşıdan gelen, yoğurdunu
satmak için cırtlak sesi ile bağıran yoğurtçu bizlere akşamın geldiğini
hatırlatır. Herkes dağılırken taşlar yarın için münasip bir yerde saklanır.
Annem yine hürriyetimi kısıtlıyor, git
pazardan bana bunu getir der beni file elde yollar. Unutmamak için habire yarı
sesli istenen şeyi yolda tekrarlarım, ta ki köşe başına gelinceye kadar. Artık
manav Avramikonun köşesindeyim. Tembih edileni çoktan unuttum, o manavın
önünden gelen portakal, muz, soğan, salata kokularına karışan liparidas koku
karışımı her şeyimi unutturup beni manav Avramın renkli yün kakuletasına,
soğuktan mı? Yaştan mı? Dertten mi? Buruşmuş yüzü, çatlamış elleri ile önündeki
pis mavi önlüğüne özel hareketlerle portakal, elmayı parlatıp tavlaya
sıralaması cezbederken önümdeki elektrik direğini görmeyip kafamı çarpmam beni
kendime getirir. Bizim Avramiko hoş adamdır, çocuklara bağırıp, kızdığını
görmemişimdir. Herkes onu sayar. O herkese hürmet verir.
Karşı köşede
benim çok sevdiğim onkli Cako, ne tatlı adamdır, daima yüzü güler devamlı ayakkabı
tamir edip pençe atar, ne yapsın eskiden iyi bir ısmarlama ayakkabı yapan bir
usta idi. Ancak şimdi hayat zor ayakkabı tamir edilir, ısmarlama için para kıt.
Adam bütün gün iki büklüm ağzında doldurduğu küçük çivileri çıkarıp çıkarıp
habire eğilmiş, tamir eder, ta ki dost, arkadaş, akraba gelir, kapı önü hasır
oturaklı tabureye oturur çeneye başlar, oda her şeyi bırakıp sohbete dalar, işi
unutur. İş onun değil mi? Bitirir. Tamiri bitmiş ayakkabılar yanındaki komşusu, arkadaşı boyacı Nuriye gider, bir güzel boya
görür. Artık eski ayakkabılar yeni gibidir.
Dükkân önünde
çocuklar oynamaları pek müsaade edilmez zira dükkân kapısı rahmet kapısıdır. Mukaddestir.
Bizim boyacı Nuri’nin yanı pos bıyıklı Karadenizli Mehmet Ağanın kahvesi, bizim
Yahudiler pek girmezler. Onun üstü Dr.Tovinin muayenehanesi daha yeni doktor
olmuş. Yeni, yeni hasta görür, doktorluk
zaman ister derler.
Kahvenin yanı
sırada bizim ayda bir müşterisi olduğumuz Sabetay berber… Bugün berber günü
olduğunu, annemin beni bunun için yolladığını hatırladım, doğru camlı kapısını
açıp içeri girip annemin yolladığını söyleyip el işareti ile oturmamı söyledi.
Günlerden
Perşembe, müşteriler Cumartesi hazırlıkları arasında tıraş sakala geldiler. Aynanın
karşı duvar dibindeki iskemleye oturup ayaklarımı havada sallayarak sıra bekliyorum.
Berber Sabetay üstünde Rus yakalı bembeyaz yarı önlüğü, elindeki ince uzun
makasını ustalıkla şapırdatıp dururken oturmuş önünde bembeyaz önlüğü serili
olan adamın kaytan bıyıklarını düzeltmekle meşgul. Odada has özel berber sabun
kokusu ile karışık kolonya kokusu vardır. Köşedeki uzun dar saç sobanın üstünde
devamlı su kaynayan büyük yuvarlak ibrikten buhar çıkıp dükkânın havasını nemlendirdiği
için dükkân kapısı arada bir hafif aralanır. Arada oturanlar berber Sabetayla
veya Sabetay oturanlarla dedikodu edip kesmeğe devam eder.
(KITAN EL REY,
METEN AL VEZİR).
Sıram
gelmiştir. Tıraş sandalyesinin iki kolu arasına kalın tahtayı yerleştirip
boynuma el sihirbazlığı ile beyaz önlüğü serip, dudak arasındaki toplu iğneyi
koyduktan sonra bir temiz kafama ALABROZ kondurup başıma kolonyalıktan kolonya
attıktan, sarı beyaz kıl fırça ile boynumdaki kesilmiş saçları temizledikten
sonra iki koltuğumun altından tutup haydi SAATLER OLSUN der, beni kapıya koyar.
Para? Kolaydır annem veya babam geçtiğinde girer öder.
Eve gitmek
için muhakkak aynı sırada köşe başındaki Binyamin şekerciden geçmem lazım. Her
zaman geçtiğimde ön vitrindeki tülün arkasında sarı pirinç kapaklı kavanozların
içinde rengârenk akide şekerlerini seyir ederken aniden güler yüzlü, beyaz
seyrek saçlı, pak yüzlü ihtiyar mösyö Binyamin elinde tutmuş olduğu birkaç
renkli akideyi uzatıp, elime yerleştirip, yumuşak eli ile kafamı okşayıp hafif
sesle SIHHATLER OLSUN der ve Purim hazırlıkları için dükkânın içinde kaybolur.
Bugün hava
nispetten baharın başlangıcını müjdeler gibi, nispeten geçen günlere nazaran
daha sıcak ve açık, sokakta yün kazakla oynamak mümkün, okul ve sokak
arkadaşları ile Sinagogun arkasında küme küme çocuklar toplanmış her biri bir
oyunla meşgul. Bir köşede üç beş çocuk dizlerinin üstüne çömelmiş evde dikilmiş
renkli kumaştan keselerden küçük elleri ile çıkardıkları kilden renkli bilyeleri
açmış oldukları duvar dibindeki küçük çukura sıra ile bir avuç atıp bir birleri
ile yüksek sesle bağrışıp duruyorlar, diğer köşede toprak düzleştirildi,
üzerine çivi ile üçgen çizildi. Her bir çocuk rengârenk cam cicozları düzeltip
sıra ile dört adım öteye çizilmiş çizgiye birincilik için atıyorlar. Karşıdaki
madam Elizanın penceresinin altındaki düz kaldırımda tebeşir ile kızlar çizdikleri
seksek oyunu için mermer düz taşı kaydırıyorlar. Biraz ilerde biraz daha büyük
çocuklar oturmuş çivi ile anahtar ikilisini hazırlamış anahtarın deliğine
Robert ahtarından satın aldığı veya evden yürüttüğü kibrit başlarını
boşaltmakla meşgul iken aniden sokağın öbür köşesinden bir yüksek ses bu ahenge
karışır: YOĞURTÇUUU...
Artık akşam vakti
yaklaşmıştır. Seksek oynayan kızlar evlerine girmiştir. Bilye oyunu ister,
istemez biter bunun yerini kuka veya sobe almıştır, akranlar dörder üçer olup uzuneşek
atlamağa hazırlanırken bütün buna çok yakından patlatılan anahtarın barut sesi
iştirak eder, akşam olup biter, etraftan annelerin sesleri duyulur herkes evine
köylü köyüne, ta yarına kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder