29 Ocak 2014 Çarşamba

4-Karne zamanı



Zaman karne alma zamanı, okuldan aldığım beyaz karton üstünde yazılmış notlar iyi, pekiyi, orta, zayıf derecelere göre benim durumum fena sayılmaz. Mektepten çanta sırtında sepet elinde okul yokuşundan aşağı diğer çocuklarla takılıp bağırarak iner beni çok seven cadde üstündeki kömürcü dayıya uğrayıp karnemi gösterip yanağıma sevimli öpücüğünü ve beş kuruş harçlığımı aldıktan sonra doğru kayık iskelesine diğer çocuklarla karşı Balata geçiyoruz   
Kayıkçı kalın kürekleri suya daldırıp çektikçe sandal Halicin kara pis kokan sularında kayar gibi gidiyor. Her çocuk parayı cebinden çıkarıp öndeki siyah tahtanın üstüne koyar, tekrar konuşmaya koyulur. Onu ne deniz geçişi, ne kulaklarını donduran soğuk ne de karnedeki notlar,  o andaki tatlı hayatlarını bozuyor. Bugün iki hafta devam edecek hürriyetimin günü, artık sabah erken kalkıp yağmurda, karda çamurda, soğukta bu yolu tepmeyeceğim. Ne sevinç, ne huzur bu.

Karneler okundu,  söylenenler söylendi. Artık hürüm. İstanbul dört mevsim çeker. Mart denince akla her zaman KAZMA KÜREK YAKTIRIR sözü gelir. Bu gibi aylarda hava ya açıktır güneş bulutlardan aralanır ısıtır veya kar yağmur etrafı karıştırır. Bizim toplanıp oynadığımız yerlerde pek ağaç, çayır yoktur. Ağaçların kara dallarını Sinagogun kara duvarının ardından veya şurada burada görürüz. Zaten bu ağaçlarda meyve olmaz. Ancak baharın sonlarına doğru çitlembikleri bekleriz. Çitlembik ağaçları her yerde bulunan bir matah değildir. Ağaçlar yüksek olup ekserisi duvar çitlerinin arkasındaki bahçelerde bulunur. Ne yapalım gülü seven dikenine katlanır der ve çite tırmanmak için birimiz duvar dibinde durur dayanır, birimiz de omuzuna ayak koyup çite çıkar koparamaya başlarız. Artık çitlembikler elimizde. Çitlembik pahalı mal, elde etmek ise güçtür. Bütününü kullanmak günah... Bir hafta evvel söğüt ağacından hazırladığım oluklu ağaç silindir dal parçasının yanı sıra yeni uzun çivili elime uygun sapı ile iyi çalıştığını kontrol ettikten sonra çitlembiği ön iki diş arasında ikiye bölüp acı tadı ile bütün ağzı buruşturduktan sonra söğütün iki deliğine yerleştirip elimdeki çivili tahtanın götü ile vurup iki tarafı iyice tıkadıktan sonra iş çitlembiği patlatmak. İşte bu oyuncağın zevki bu, fiyatı da bu. Bizim ahtar Robert saç saçağına tahta tekerlekli araba ve trotinetleri satmak   için astı artık. Bunu satın almak için bizde bu para ne gezer. Bunlar babaları paralı veya elinden gelmeyenler içindir. Biz çekirdekten yetişmeyiz. Oradan buradan mahallede bulduğumuz tahta ve paslı çivileri düzelttikten ve dingilleri hazırladıktan sonra araba ve trotinet hazırlıyoruz. Tabii ki tahta tekerlekler ahtar Robert ten. Bunları da geçenlerde niyet satışımızdan kalan para ile aldık. Artık dingillere tekerlekler kondu, dingillerin uçları kuru sabunla yağlandı. Haydi, bakalım yokuş aşağı yallah.

Bu tatilde herkes gibi bende lastik topumla dokuztaş oynayacağım. Oyunu akranlarımdan görüp birkaç sefer oynadıktan sonra çok seviyorum hem heyecanlı hem arkadaşlar bol bu oyunda. Birimiz daireyi çizer diğerimiz başlama top atma çizgisi için beş adım sayar, diğerleri düz kaymak mermer taşları bulur getirir ve böyle karanlık oluncaya dek oynar zevkli vakit geçirirken karanlığı karşıdan gelen, yoğurdunu satmak için cırtlak sesi ile bağıran yoğurtçu bizlere akşamın geldiğini hatırlatır. Herkes dağılırken taşlar yarın için münasip bir yerde saklanır.

 Annem yine hürriyetimi kısıtlıyor, git pazardan bana bunu getir der beni file elde yollar. Unutmamak için habire yarı sesli istenen şeyi yolda tekrarlarım, ta ki köşe başına gelinceye kadar. Artık manav Avramikonun köşesindeyim. Tembih edileni çoktan unuttum, o manavın önünden gelen portakal, muz, soğan, salata kokularına karışan liparidas koku karışımı her şeyimi unutturup beni manav Avramın renkli yün kakuletasına, soğuktan mı? Yaştan mı? Dertten mi? Buruşmuş yüzü, çatlamış elleri ile önündeki pis mavi önlüğüne özel hareketlerle portakal, elmayı parlatıp tavlaya sıralaması cezbederken önümdeki elektrik direğini görmeyip kafamı çarpmam beni kendime getirir. Bizim Avramiko hoş adamdır, çocuklara bağırıp, kızdığını görmemişimdir. Herkes onu sayar. O herkese hürmet verir.

Karşı köşede benim çok sevdiğim onkli Cako, ne tatlı adamdır, daima yüzü güler devamlı ayakkabı tamir edip pençe atar, ne yapsın eskiden iyi bir ısmarlama ayakkabı yapan bir usta idi. Ancak şimdi hayat zor ayakkabı tamir edilir, ısmarlama için para kıt. Adam bütün gün iki büklüm ağzında doldurduğu küçük çivileri çıkarıp çıkarıp habire eğilmiş, tamir eder, ta ki dost, arkadaş, akraba gelir, kapı önü hasır oturaklı tabureye oturur çeneye başlar, oda her şeyi bırakıp sohbete dalar, işi unutur. İş onun değil mi? Bitirir. Tamiri bitmiş ayakkabılar yanındaki komşusu,  arkadaşı boyacı Nuriye gider, bir güzel boya görür. Artık eski ayakkabılar yeni gibidir.
Dükkân önünde çocuklar oynamaları pek müsaade edilmez zira dükkân kapısı rahmet kapısıdır. Mukaddestir. Bizim boyacı Nuri’nin yanı pos bıyıklı Karadenizli Mehmet Ağanın kahvesi, bizim Yahudiler pek girmezler. Onun üstü Dr.Tovinin muayenehanesi daha yeni doktor olmuş. Yeni, yeni hasta görür,  doktorluk zaman ister derler.

Kahvenin yanı sırada bizim ayda bir müşterisi olduğumuz Sabetay berber… Bugün berber günü olduğunu, annemin beni bunun için yolladığını hatırladım, doğru camlı kapısını açıp içeri girip annemin yolladığını söyleyip el işareti ile oturmamı söyledi.

Günlerden Perşembe, müşteriler Cumartesi hazırlıkları arasında tıraş sakala geldiler. Aynanın karşı duvar dibindeki iskemleye oturup ayaklarımı havada sallayarak sıra bekliyorum. Berber Sabetay üstünde Rus yakalı bembeyaz yarı önlüğü, elindeki ince uzun makasını ustalıkla şapırdatıp dururken oturmuş önünde bembeyaz önlüğü serili olan adamın kaytan bıyıklarını düzeltmekle meşgul. Odada has özel berber sabun kokusu ile karışık kolonya kokusu vardır. Köşedeki uzun dar saç sobanın üstünde devamlı su kaynayan büyük yuvarlak ibrikten buhar çıkıp dükkânın havasını nemlendirdiği için dükkân kapısı arada bir hafif aralanır. Arada oturanlar berber Sabetayla veya Sabetay oturanlarla dedikodu edip kesmeğe devam eder.
(KITAN EL REY, METEN AL VEZİR).

Sıram gelmiştir. Tıraş sandalyesinin iki kolu arasına kalın tahtayı yerleştirip boynuma el sihirbazlığı ile beyaz önlüğü serip, dudak arasındaki toplu iğneyi koyduktan sonra bir temiz kafama ALABROZ kondurup başıma kolonyalıktan kolonya attıktan, sarı beyaz kıl fırça ile boynumdaki kesilmiş saçları temizledikten sonra iki koltuğumun altından tutup haydi SAATLER OLSUN der, beni kapıya koyar. Para? Kolaydır annem veya babam geçtiğinde girer öder.   

Eve gitmek için muhakkak aynı sırada köşe başındaki Binyamin şekerciden geçmem lazım. Her zaman geçtiğimde ön vitrindeki tülün arkasında sarı pirinç kapaklı kavanozların içinde rengârenk akide şekerlerini seyir ederken aniden güler yüzlü, beyaz seyrek saçlı, pak yüzlü ihtiyar mösyö Binyamin elinde tutmuş olduğu birkaç renkli akideyi uzatıp, elime yerleştirip, yumuşak eli ile kafamı okşayıp hafif sesle SIHHATLER OLSUN der ve Purim hazırlıkları için dükkânın içinde kaybolur.
 
Bugün hava nispetten baharın başlangıcını müjdeler gibi, nispeten geçen günlere nazaran daha sıcak ve açık, sokakta yün kazakla oynamak mümkün, okul ve sokak arkadaşları ile Sinagogun arkasında küme küme çocuklar toplanmış her biri bir oyunla meşgul. Bir köşede üç beş çocuk dizlerinin üstüne çömelmiş evde dikilmiş renkli kumaştan keselerden küçük elleri ile çıkardıkları kilden renkli bilyeleri açmış oldukları duvar dibindeki küçük çukura sıra ile bir avuç atıp bir birleri ile yüksek sesle bağrışıp duruyorlar, diğer köşede toprak düzleştirildi, üzerine çivi ile üçgen çizildi. Her bir çocuk rengârenk cam cicozları düzeltip sıra ile dört adım öteye çizilmiş çizgiye birincilik için atıyorlar. Karşıdaki madam Elizanın penceresinin altındaki düz kaldırımda tebeşir ile kızlar çizdikleri seksek oyunu için mermer düz taşı kaydırıyorlar. Biraz ilerde biraz daha büyük çocuklar oturmuş çivi ile anahtar ikilisini hazırlamış anahtarın deliğine Robert ahtarından satın aldığı veya evden yürüttüğü kibrit başlarını boşaltmakla meşgul iken aniden sokağın öbür köşesinden bir yüksek ses bu ahenge karışır: YOĞURTÇUUU...

Artık akşam vakti yaklaşmıştır. Seksek oynayan kızlar evlerine girmiştir. Bilye oyunu ister, istemez biter bunun yerini kuka veya sobe almıştır, akranlar dörder üçer olup uzuneşek atlamağa hazırlanırken bütün buna çok yakından patlatılan anahtarın barut sesi iştirak eder, akşam olup biter, etraftan annelerin sesleri duyulur herkes evine köylü köyüne, ta yarına kadar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder