Kurtuluşa
geçişimiz yaz ortasına rastladığı için benim okul meselesi yazın son ayına
kalır. Yine sıcak bir yaz gününün sabahı annemle ben el ele Sinemköydeki
tramvay, otobüs durağından Eminönü tramvayına binip Şişhaneye yol aldık. Yaz
aylarında tramvay yolculuğu hoştur, ne kadar hızlı giderse gitsin yine etrafı
seyretmek zevklidir, bütün pencereler açık hele ki pencere yanına tahta
sırasına oturmuşsan püfür püfür hafif bir rüzgârla gidersin.
Nihayet Şişhanede
meşhur turşucunun köşesinde inerken keskin bir lahana turşusu kokusu gelir, dönüşümüzde
annem söz verdi bir turşu bardağı alacak. Karşı kaldırıma geçip Kuledibi
sokağına girdiğimizde sanki bizim Balattaki çarşıya girmiş gibi hissettim,
etrafta sağ tarafta Apollon karşıda büyük harflerle yazılı mezeci Yomtov birkaç
adım attıktan sonra Büyük Neve Şalom, biraz ona yakın Musevi Cemaati dar
binası, yanında Mezar taşları sergileyen taşçı Mişon Levi, karşıda Ahtar dükkânı
İsrael, onun karşı köşesi manifatura dükkânı Nesim Levi, sağlı sollu bakkalar,
karşı sırada galanteriya, bakkal Yenifiliz. Hepsi Yahudi isimli tabelalar
nihayet Kuledibi maskotu Şaap Aşer meyhanenin kapısında sızmış yatar, uyuyor ne
kendisine ne de etrafına zararı olan bir kişi. Caddenin son köşesine sapmadan
evvel bodrum katından kolacı, gömleklere vurulan sıcak kızgın ütünün çıkardığı
ses ve kokulu buharı
Üstündeki
parfümeri mağazasından dağılan parfüm kokularına karışarak acayip bu köşeye
mahsus kokuyu koklayarak köşeyi dönüyoruz, Şimdi Galata Kulesinin açıklığına
vardık, her tarafta yazın sıcak havası hissedilirken burada çok hoş bir serinlik
sürüyor. Bizim yolumuz Yazıcı Sokağına, sokak karanlık, dar iki taraflı yüksek
eski kâgir yüksek evler, balkonlar güneşin ışıkların geçirmez oluyorlar. Kasap
Biçaçi dükkânını geçip dar küçük arnavut taşla döşenmiş yokuşu bitirip soldaki
eski evlerle olan dar sokağın bitiminde demir kapılı büyük bir siyah beyaz
harflerle İKİNCİ KARMA İLKOKULU levhası olan yeni okuluma yazılmak üzere
annemle el ele girdik. Artık bu okul Hasköy Musevi ilkokulunun devamı olup
ilerdeki talebeliğimin ve hayatımın bir parçası bu semtte devam edeceğe benzer.
Tekrar anneme bundan birkaç yıl evvel sormak istediğim sualler aklıma geldi. Peki,
bu çocuk bunca cefalı üç yıl sonra tekrar karda, kışta, yağmurda çamurda
Kurtuluştan Şişhaneye yol tepecek, neden? Yahudilik terbiyesi? Okulun iyi tedrisatı?
Anane?
Kayıt işimizi bitirdikten ve yolda Tant
Klarayı ziyaret ettikten sonra annem daha evvelden verdiği sözünü unutup Yüksekkaldırımdan
yukarı paket taşlı yokuşunun yolunu alıp Tüneldeki otobüs durağına doğru yürüdük.
İşte senin alacağın diğer yol bu olacak. Tembihini iletmeğe çalışırken çoktan
Yüksekkaldırım sinemasını, eski kitaplar satan kitapçıyı, ekmek fırınının
kokularını arkada bırakıp köşedeki pulcunun önünden geçtikten sonra polis
karakolunun önünden karşıya geçip plakçının dışa verdiği çaçaça melodisini dinleyerek
köşeden kıvrılıp Haylayfın önündeki Kurtuluş 70 numaralı otobüs durağındaki
küçük yolcu kuyruğuna girdik. Haylaftan gelen sosis kokuları aç olduğumu hatırlattı.
Kalan son
haftalarda kardeşim kızıl saçlı, beyaz tenli, güneşte hafif mestane İzak
Tepeüstünde yeni açılan Kurtuluş İlkokuluna yazdırıldı. Tabii ki onun okul
çantası, siyah saten parlak önlüğü, tıraş kalem ve defterler hepsi Kurtuluştaki
kitapçıdan tedarik edildi, onun benim gibi sırtındaki ağır okul çantasından
başka sepet taşımak derdi olmayacak. AL ES ÇİKO.
Artık yeni
yerimizi tanımak zamanı geldi. Gel de bir kolaçan edelim dememize kalmadan
evimizin karşısındaki top oynanan sahaya kamyonlarla demirler, uzun direkler, branda
balyaları, halatlar, demir kablolar, sandıklar, balyozlar ve bir sürü insanlar.
Ne oluyor demeğe kalmadan etraf komşu çocukları eskiden beri her yaz mevsiminde
alışmış oldukları bela gelmişti. CAMBAZHANE. Şimdiden sonra sonbaharın ortasına
kadar futbol maç turnuvalar duracak.
Bir iki gün
içinde cambazhane sahibi, oğlanları, ailesi, işçiler balyoz sallayıp, çukurlar
açıp direkleri yerleştirip brandaları gerdikten sonra iki uzun tahta direği
göğe kaldırıp aralarına çelik kalın teli gerdikten sonra artık sıra oturma
yerlerine geldi. Baltalar, çiviler, uzun tahtalar… Artık bizim Ali Benenli
cambazhanesi şekil almağa başlarken sıra iki direk arasına yuvarlak tahta sahne
kurulduktan sonra cambazhane dışına üç tane kapalı makyaj ve giyinme çadırından
başka sahibi ve ailesi için üçüncü çadır. Kontrplaktan gişe ve renkli ampullerle
giriş kapısı üstündeki levha. Sahne üstünde büyük ampuller yakılır söndürülür her
şey kontrol edilir artık cambazhanemiz açılmağa hazır, etrafta şenlik var.
Cambazhane
tarih boyunca Türk Milletinin yaz eğlencelerinden biridir, millet hayatın ağırlığını
bu gibi yerlerde müzik dinleyerek, heyecanlanarak, dans eden dansözün kıvrak vücuduna
dalarak, gülerek, ağlayarak, haftada bir ucuz yoldan akşamını eder. Alan memnun,
veren her zaman memnun değilse de işidir devam der hülya edip yaşar.
Akşamüstü cambazhanenin
kapısının önünde Ali Benenli ayakları uzun direklerin üstünde kırmızı pantolon,
yeşil sarı saten parlak gömleği, suratı gülen ağlayan palyaçoya boyanmış, elinde
uzun tenekeden huni uzun ve yavaş adımlarla sokak, sokak dolaşıp akşamki
programı anons ettikçe her sokaktaki çocuk arkasın takılıp büyük bir kalabalık
yapıp o yürür biz yürürüz
Bizim evin ön
penceresi sanki sinemalardaki loca gibi sahnenin içinde. Akşam yemeği yendikten
sonra büyük annem, amcalarım ve teyzem yukarı çıkıp hep beraber öndeki
pencereler açıldıktan sonra hep beraber sinemadaki locada oturur gibi erlerini
aldılar. Evin önündeki yoldan küme küme insanlar kazakları omuzlarında
ellerinde puflar konuşa konuşa yoldan aşağı cambazhanenin kapısına inerlerken
diğer mahallelerden gelen insanlar aydınlatılmış cambazhanenin kapsının önünde
toplanıp bilet gişesinden biletlerini alırken diğer köşede uzun bacaklı palyaço
elindeki megafon ile devamlı program başlıyor, acele edelim beyler, bayanlar, çağırıp
bağırdıkça, çadırın içi yavaş yavaş dolmağa başladığını gördükçe bizimkiler
çadır patronları imiş gibi Allaha şükür yerler doluyor, masrafı çıkarır mı? Geçinir
mi? Bütün yerleri doldurabilecek mi? Derken aniden uzun direklerin altında
tahta sandalyede oturmuş her biri başka renk ve stilde giyinmiş zurnacı, davulcu,
kemancı, kanuncu ilk nağmeye başladıklarında tahta sahnenin üstündeki büyük ampuller
aydınlanır ve sahne ortaya çıkar. Birkaç fasıldan sonra içerdeki çadırlardan cambazhane
sahibi koşarak sahneye atlar ve halka ilk akşamın özelliğini söyledikten ve
herkese teşekkür ettikten sonra ŞİMDİ KARŞINIZDA dansözün ismini söyleyip aynı
koşu ile dışardaki çadırlarda kaybolur. Orkestranın cırtlak müziği ile allı
pullu cılız, şişman dansöz çıkar ve göbeğini, kıçını titreterek, göğüslerini
hoplatarak dansını bitirir. Herkes alkış, ıslık tutar arkasından sıra ile iki üç
dansöz çıkar, danslarını bitirip bazısına daha az bazısına daha fazla alkış
ıslık tutulur ve ara kısmına gelinir. Biz bedavacılar evde bu kısmın münazarasını
yapmadan olmaz. Daha yeni, bir para görsün ki ilerde daha güzellerini getirip
gözümüz bayram eder derken, cambazhanede buzların içinde soğutulmuş Olimpus, Çamlıca
gazoz satan, taze fındık, leblebi, çekirdek satan çocuklar mallarını satmağa
devam ederken tekrar ışıklar açılır ve programın devamını hatırlatan orkestra çalmağa
başlar. Bu kısımdaki programda uzun allı pullu elbisesi ile şark sanatçısı
çıkar ve Klasik Türk müziği şarkıları yanında bir iki halk şarkısı söyledikten
sonra halk artık sıkılmağa başladığını hissettiren zoraki alkıştan sonra, orkestra
aniden müziğini canlandırır ve herkesi uyandırır. Şu anda herkesin gözü dışarıdaki
çadırlardan başlayan iki direk arasına devam eden demir telde iki elinin
arasında uzun bir değnekle ayaklarında yumuşak deriden yapılmış ayakkabı, üst
tarafında gergin beyaz fanilası, alt tarafında kırmızı gergin pantolonu ile
cambaz Ali Benenli hızlı adımlarla birinci direğe tırmanır. Herkes alkış
tutarken biz çocuklar nefeslerimizi tutup heyecandan kalbimiz küt, küt atarken
orta telde birkaç akrobatik numaralar ve düşme numarasını yaptıktan sonra
elindeki değneği bırakıp bir ileri bir geri yapar ve bu akşamlık alkış ve sevgi
dolu ıslıkları aldıktan sonra iner ve programın ikinci kısmı burada biter.
Büyükannem, dayılarım, teyzem yatmağa gitmişlerdir, yarın iş günü.
Bu akşam ilk
gece olmasından olsa gerek ayrılıp gidenler pek az, orkestra çalgılarını
toplamış gidiyor, sahneye yere eski bir halı, iki üç tahta iskemle, ortaya bir
tahta masa üstüne parlak yeşil bir örtü düzenlendikten sonra programın üçüncü
kısmı olan temsil kısmı başlar. Başında eski fötr şapkası, kır boyanmış yan
saçları, takım elbiseli, ağzında yanan sigarası, elmacık yanakları hafif
allanmış, yüksek sesle konuşan erkek sahneye doğru yavaş adımlarla ilerleyip
sandalyelerin birisine oturup düşünceli bir tavır alırken, yine dışardaki çadır
kısmından saçları ondüle dudakları kalın ruj sürülmüş açık dekolteli, ince
kumaştan dize kadar varan pliseli, yanakları allı bir bayan ağlayarak sızlayarak
sahnenin yolunu alır ve oturan erkeğe yaklaşıp bir iki kelime dedikten sonra
elini kaldırıp şat bir sesli şamar indirir. İşte bu akşamın acıklı piyesi böyle
başlar ve sonunda herkes mendillerle gözyaşlarını siler ve piyes böylece biter.
Oturanlar artık oturmaktan, ağlamaktan, gülmekten heyecandan, yorulmuş bir
şekilde ışıkların açılması ile ellerinde yastık puflarla cambazhaneyi terk
ederken ışıklar bir açılır bir söner hoparlörler yarınki programı hatırlatır. Babam
çoktan gitmiş yatmıştır, kala kala ben ve annem sona kadar dayandık, ne olacak
cambazhane bizim, iyi kötü istesek te istemesek te bütün mevsimi çekeceğiz.
Öyle bir zaman
gelecek ki kimin dans edeceğini, ne zaman takla atılacağını, hangi şarkı
söyleneceğini, telde kurban ve buna benzer bütün programları ezberleyip,
onlarla beraber güler onlarla birlikte üzüleceğiz. Bu curcuna Eylül ayının
ortasına kadar devam ederek okullar açılınca hem cam kapanır hem de
cambazhanenin biran evvel toplanıp gitmesine dua eder. Nasıl olsa gelecek yaza
tekrar aynı taraça, aynı hengâme. HAYIRLI KIŞLAR.
Ağabey nefis bir istanbul Türkçesiyle nostalji ve bunu teferruatıyla hatırlayan bir hafıza.Sağolasın Allah sana uzun ömürler versin.
YanıtlaSil