10 Nisan 2014 Perşembe

28-Sıkıntılı yıllar




Böyle sevinçli bir olayı gölgeleyen bu memleketin tersliklerini şimdi üzerimde hissetmeğe başladım.
Daha serviste tam yetkili mütehassıs doktor hissini tadacağım bu günlerde ansızın bir sabah az konuşan, dudak arasında mırıldayan, çekingen şefim beni karşısına alıp “Dr Sibi artık buraya kadar. Öğrettiğimi öğrendin, iyi bir ürolog olacağına hiç şüphem yok. Ancak bundan sonra bunu söylemek zorundayım ki servisteki kadronu yarıya indirmek zorundayım.”

Bu anda bu memleketin haksız ve acı gerçekleri kafama dank etti. Sen bu kadar sene her şeyini vererek çalış ilerle, sevilen, sayılan muvaffakiyetli bir eleman ol ve sonunda seni kapıya koysunlar, bu evla mıdır? Kafam karmakarışık, hani modern memleket, hani insanlar dürüst? Ben şimdi ailemi büyüttüm. İhtiyaçlar büyüdü, nasıl her şeye cevap vereceğim? Burası Türkiye değil ki muayenehane açayım ve hasta bekliyeyim. Bu memlekette doktor için tezgâh hastahane servisidir. Memleket sosyalist tababetle idare olduğu için vatandaşlara yüzde yüzü devlet sağlık güvenceleri sağlanmış, gelip benim açtığım kliniğe neden gelip para versinler? Kabullenen gerçek bu ki parası olan hasta onu tedavi edecek olan doktoru seçmek istediğinde masa altından verdiği para ile tedarik ediyor. Bunu on senedir gerek servisimdeki doktorlardan gerek diğer servis şeflerinden görüyor ve bu gidişatın yasağına rağmen bu havayı teneffüs ediyorum.

Bu zor durumun gerek maddi durumumu ve gerek tıp alanında ilerlememi durduracağını göz önüne almak mecburiyetindeyim. Arkadaşlarım meslek alanında ilerlerken ben gerilemek zorunda olacağım.
Haydi, alternatif düşüneyim. Türkiye’ye dönüp mesleğime orada devam edeyim mi? Buna imkân yok. Zira askerlik sırasında TC’den ıskat oldum. Alternatif olarak bu karanlık zor günlerde Beer Yaakov devlet hastahanesinde tam kadrolu mütehassıs arandığını öğrendim. Kadroya talip olurken karşımdaki servis şefinin kendini beğenmiş, terbiyesiz, hunhar bir tip olduğunu bilerek kabullenip işe başladım. Assaf Harofe hastahanesini gayet şık bir ayrılık partisi sonucunda istemeye istemeye terk ediyorum.
Bir insanın işsiz zamanı hayatının en zor anı olacağını bu zamanda anlıyorum. Bundan sonraki yüz karası olacak üç senemi ne hatırlamak ne de yazmak istiyorum.

Bütün bu zor seneler içerisinde arkadaşlarım daima bana ve aileme moralen destek olup yalnız bırakmıyorlar. Bu senelerde İsrail hayat standardı yükselirken herkes bu dalgalanmalardan etkilenip inme ve çıkmalarla uğraşıyor, velhasıl İsrail zor bir memleket olmağa başladı Ne yapalım artık televizyonlar siyah beyazdan renkli oldu. Seneler bu şekilde aynı düzen içinde hamsinler, oflamalar, terlemeler, evdeki poker pişpirik akşamları, içkili partiler, kuraklık seneleri, sızlanmalar, Türkiye’ye turistik seyahatlerle geçerken aileye beyaz tenli altın sarı saçlı üçüncü kızım Talya doğuyor. HERKESE VE KENDİSİNE HAYIRLI UĞURLU OLSUN.

Zaman geçmek bilmiyor, ben her geçen gün cerrahi kabiliyetimden inmeğe ve bilgi bakımından gerilemeğe doğru olduğumu hissediyor ve buna çare arıyorum. Meslek arkadaşlarım, benim gibi ihtisaslarını bitirdiler kendi servislerinde işlerine devam ediyorlar, Bazısı Türkiye’ye dönerken bazısı güney Afrika’ya çalışmaya gittiler. Kendimi onların durumlarına ortak göremediğimden sıkıntı duyuyorum. Nöbet odasında yağlı boya kokuları ve pranga mahkûmu sıkıntıları ile dolu senelerinin bitmesi için dua ediyorum.

İnsan bu gibi durumlarda hayatın ne kadar insana haksız ve zalim davrandığını hisseder, ona karşı galeyana gelir. Neden bana? Nerede yanlışlık yaptım? Bu yanlışlıkları nasıl düzeltirim? İlerde bu yanlışlığın hesabını nasıl öderim? Bu memleket hakikatten bana ve büyümekte olan aileme münasip mi? Bence şimdi ben büyük bir haksızlık içindeyim. Hani nerede denilen söz, iyiler, muvaffakiyetli, genç dinamikler ilerlerler. Belki daha az muvaffakiyetli, daha basit,  yükselmek içgüdüsü az olan, terbiyesiz, saygısız birisi olsam belki bütün bular başıma gelmeyecek. BEYHUDE edindiğim Türk terbiyesi içime sindi ve bunu silmek zor ve imkânsız bu memleket için olmadığını görüyor kendime ve memlekete kızıyor küsüyorum. Ancak bütün bu düşünceleri arkada bırakıp çabuk, çok çabuk, belki çok zor bir karar vermem lazım, Bu durum bu şekilde devam edemez, etmemesi lazım.

Güney Afrika’ya zenci hastahanesinde çalışmağa giden arkadaşım İzmirli Dr Sami oradaki yaşantı ve meslek bakımından bilgi dolu mektubunun yanında orada çalıma broşürü ve kabul mektubu yolladı. Bir ay içinde orada olmam ve çalışmağa başlamam lazım. İşte bütün bu zor durum karışında kararımın kati ve kesin olması lazım. Bir taraftan benim meslek durumum zor ve çekilmez halde iken bu terazinin öteki kefesine sıhhi bakımdan çok zor durumda olan çok sevdiğim annem, ihtiyarlayan babam, Amerika’da hayatına devam eden İshak kardeşim, düzenli denebilecek bir etraf hayatı ve alışkanlıklar...  Bütün bunları düşünmek için çok kısa bir zaman, fakat bu zor kararı almam lazım. Bu çöküntüyü durdurmak şart ve çabuk olmak lazım.

Geçen gün yine serviste dolanırken ansızın yanıma gelen ve çok hürmet ettiğim servis hemşiresi Aşkelon devlet hastahanesinde Ürolog arandığın söyleyince hemen telefon edip müdürü ile randevulaştım. Aşkelon Tel Aviv’den 50 km uzakta, Gazza şehrine 10 km uzakta deniz üstünde 60.000 kişi nüfusu olan basit, şirin, ahalisinin büyük bir kısmı 1950’lerde Kuzey Afrika’dan gelmiş Libya, Fas, Cezayir kökenli küçük bir İsrail periferik şehri... Müdür ile olan konuşmam neticesinde haftada üç gün burada üroloji çalışması yaparken aynı zamanda Asaf Arofe’de de üç gün devam edeceğim. İşte şimdi yolum ikiye ayrılırken vermem gereken karar da bunun gibi. Afrika mı? AŞKELON MU?

Bu karar belki hayatımın gidiş yönünü çizecek. Kararı vermeden evvel şehrin fiziki şeklini öğrenmek için kısa bir gezinti yaparken kafamdan geçen bütün sualleri cevaplandırmağa bakıyorum. İlkin Janti buna ne diyecek, annem babamın durumu ne olacak, sosyal hayatım nasıl devam edecek, Afrika uzak fakat ilerde belki buradan daha büyük gelecek verebilir. Çocuklar daha halen küçük her şeye alışabilirler. Bütün bunların içerisinde ben Yasef tablonun neresindeyim?

Aşkelon dönüşümde karar kıldım, ben şimdilik Afrika’dan vazgeçip İsrail’de kalıyor ve sıkı çalışıp hem kendimdeki kabiliyeti hem de muvaffak olabilme gücümü ispat edeceğim. Haydi, Yasef kollarını sıva ve savaşa çık. Olay kolay değil, herkese ve kendime muvaffakiyeti ispat etmem şart, aksi takdirde bütün bu proje suya düşer ve yerin dibine gömülürüm. Haftanın üç gününü büyük bir hınç içerisinde bana verilen cerrahi servisine yatırdığım hastaları ameliyatla ve bir gün poliklinik yapmakla tamamlıyorum. Sabahın erken saatlerinde Aşkelon’a varıyor ameliyathanede bulup bulmadığım cerrahi asistanlarla ameliyatları bitiriyor ve akşam yine nöbet odalarında yorgun argın sabahlıyorum. Kısa zaman içinde kendimi tanıttım ve sevdirdim. Aşkelon’dan artık üroloji problemleri için hastalar Tel Aviv’e gitmez olmağa başladı. Lüzum gördüğüm takdirde zor vakaları Asaf Arofeye yollayıp tedavilerini orada devam ettiriyorum. Yaptığım işten zor olmasına rağmen zevk alıyor ve her geçen gün mesleğimde ilerlediğim hissini tadıyorum.

Peki, bu ne zamana kadar devam edecek derken bir gün hastahane genel müdürü beni yanına çağırıp Aşkelon hastahanesinin bugünden sonra tam bir üroloji hizmeti vermesi zamanının geldiğini söyledi. Bu demek oluyor ki bu işe devam edebilmem için kanuna göre tam kadro ile çalışmam ve Aşkelon’da oturmam icap ediyor. Bu karara ailemi ikna edip kısa zaman içerisinde pılımızı pırtımızı toplayıp Afrika yerine Aşkelon’a göç ediyoruz. Acaba bu acele yerinde mi? Neden biraz düşünüp tartmıyorum? Annemin durumunu hiç düşünmüyor muyum? Neden bu anlarda bencil oluyorum? Ya bu muvaffakiyet devam etmeyip yarıda kalırsa? Bütün bunlara tek bir cevabım var, o da Şemuel Harofe hastahanesindeki üç senenin bende bıraktığı kötü his ve travma olsa gerek. Burada hürriyetimi ve şahsiyetimi bulduğum gibi artık kimsenin boyunduruğu altında değilim. Aklımın erdiği her şeyi rahatlıkla yapabiliyorum. HÜR DOĞDUM HÜR YAŞARIM prensibine göre.

İşte bu güzel, gurur sayılabilecek ilerlemenin aile hayatıma tesiri gün geçtikçe görülmeye başlıyor. Zaman geçtikçe küçük şehrin Janti’ye yaptığı psikolojik tesir, büyük şehri aratması, arkadaş ve sosyal hayattan uzaklaşmamız bütün mesleğimdeki muvaffakiyeti gölgelediği gibi tatsız yersiz yüksek sele biten münakaşalara sebep oluyor. İşte bu anda gelecekte cevap arayacağım soru ortaya çıkıyor. Bütün bu adak bu kadar sıkıntı dolu bir hayat için değer mi? Ne için bu insanları senin mesleğin için kurban ediyorsun? Sana bu hakkı kim verdi? Ne diyebilirim, bu memleketin şartları, mesleğime olan sevgim, hasta insana ta küçük yaşta yardım eli uzatma içgüdüsü, ona karşı olan sevgim ve saygım beni bir şekilde aileme karşı egoist kılıyor, bu his beni içimden yakıyor.

Evimiz denize üç dakika mesafede bir villa, denizin dalga sesleri ilk günler bizleri rahatsız ederken hafta sonları arkadaşlar bizlere moral vermek için evimize doluyorlar. Janti geldiğimiz günden beri sıkıntı ve moral bozukluğuna bağlı her gün gözleri şiş ağlıyor. Başka çare var mı? Afrika’yı seçse idim bizim için daha mı kolay olacaktı? Alışabilecek mi idik? Zaman su gibi gergin akarken, etraf, komşular bizleri ve Jantiyi tanıyıp sevmeğe başladılar. Aynı villanın alt katında oturan ev sahibi ailesi bizleri kendi ailesi gibi görüyor devamlı moral vermeğe çalışıyorlar, sıcak tatlı hoş bir aile.

Hastahanedeki pozisyonum gün geçtikçe yükseliyor ve ismim her tarafta konuşulur oluyor. Artık kendimi hastahane idaresine kabul ettirdiğim gibi onlardan ilerlemem için talep ettiğim alet edevat isteğimi geri çevirmiyorlar. Bu şekildeki çalışmamın senesi dolarken sıhhat vekâletinden 15 yataklık üroloji servis ihalesi açıklandı. Bu ihaleyi Rehovot üroloji servisinde 65 yaşındaki bir kimseye verdiler. Bu şahsın burada ne işi olabilir. Burası benim kurduğum genç dinamik çiftlik zaten haftasına kalmadan eyvallah deyip bir daha gelmedi. İş yine benim omuzlarıma yüklenirken kararımı verdim, gelecek ihaleye ben de kendimi aday gösterip bana kalması için savaşacağım. Neden olmasın?  Bu kadar zaman içinde gecemi gündüzüme katıp olmayan bir şeyi bu küçük şehirde ortaya koydum. Ailemi alışmış oldukları muhitlerinden çıkarıp buraya sürükledim. Ne için? Sonunda kocaman koskocaman bir ÇÜŞ ...için.

Neden ben bu kadar etrafımdaki insanlara, dürüstlüğe, insaniyete inanıyorum? Hayattan korkuyorum? Bileğimdeki altın bilezik eskidi mi? Ne yapılır, ben ve kardeşimin edindiğimiz kromozom yapımızda başkaların emir eri olamamamız gerekir. Bizler kimseden ihtarla yaşayabilen insanlar değiliz, yaptığımız işi iftihar ve tam mükemmeliyetle tamamlamayı sever, hem yaptığımızdan zevk alır ve karşımızdakilere bu zevki vermesini biliriz. İşte bütün bunların karşılığı bazen hesabını çok pahalı ödüyorum.

























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder