Böyle sevinçli
bir olayı gölgeleyen bu memleketin tersliklerini şimdi üzerimde hissetmeğe
başladım.
Daha serviste
tam yetkili mütehassıs doktor hissini tadacağım bu günlerde ansızın bir sabah
az konuşan, dudak arasında mırıldayan, çekingen şefim beni karşısına alıp “Dr
Sibi artık buraya kadar. Öğrettiğimi öğrendin, iyi bir ürolog olacağına hiç şüphem
yok. Ancak bundan sonra bunu söylemek zorundayım ki servisteki kadronu yarıya
indirmek zorundayım.”
Bu anda bu
memleketin haksız ve acı gerçekleri kafama dank etti. Sen bu kadar sene her
şeyini vererek çalış ilerle, sevilen, sayılan muvaffakiyetli bir eleman ol ve
sonunda seni kapıya koysunlar, bu evla mıdır? Kafam karmakarışık, hani modern
memleket, hani insanlar dürüst? Ben şimdi ailemi büyüttüm. İhtiyaçlar büyüdü, nasıl
her şeye cevap vereceğim? Burası Türkiye değil ki muayenehane açayım ve hasta
bekliyeyim. Bu memlekette doktor için tezgâh hastahane servisidir. Memleket
sosyalist tababetle idare olduğu için vatandaşlara yüzde yüzü devlet sağlık
güvenceleri sağlanmış, gelip benim açtığım kliniğe neden gelip para versinler? Kabullenen
gerçek bu ki parası olan hasta onu tedavi edecek olan doktoru seçmek istediğinde
masa altından verdiği para ile tedarik ediyor. Bunu on senedir gerek
servisimdeki doktorlardan gerek diğer servis şeflerinden görüyor ve bu gidişatın
yasağına rağmen bu havayı teneffüs ediyorum.
Bu zor durumun
gerek maddi durumumu ve gerek tıp alanında ilerlememi durduracağını göz önüne
almak mecburiyetindeyim. Arkadaşlarım meslek alanında ilerlerken ben gerilemek
zorunda olacağım.
Haydi,
alternatif düşüneyim. Türkiye’ye dönüp mesleğime orada devam edeyim mi? Buna imkân
yok. Zira askerlik sırasında TC’den ıskat oldum. Alternatif olarak bu karanlık
zor günlerde Beer Yaakov devlet hastahanesinde tam kadrolu mütehassıs
arandığını öğrendim. Kadroya talip olurken karşımdaki servis şefinin kendini
beğenmiş, terbiyesiz, hunhar bir tip olduğunu bilerek kabullenip işe başladım. Assaf
Harofe hastahanesini gayet şık bir ayrılık partisi sonucunda istemeye istemeye
terk ediyorum.
Bir insanın
işsiz zamanı hayatının en zor anı olacağını bu zamanda anlıyorum. Bundan
sonraki yüz karası olacak üç senemi ne hatırlamak ne de yazmak istiyorum.
Bütün bu zor
seneler içerisinde arkadaşlarım daima bana ve aileme moralen destek olup yalnız
bırakmıyorlar. Bu senelerde İsrail hayat standardı yükselirken herkes bu
dalgalanmalardan etkilenip inme ve çıkmalarla uğraşıyor, velhasıl İsrail zor
bir memleket olmağa başladı Ne yapalım artık televizyonlar siyah beyazdan renkli
oldu. Seneler bu şekilde aynı düzen içinde hamsinler, oflamalar, terlemeler, evdeki
poker pişpirik akşamları, içkili partiler, kuraklık seneleri, sızlanmalar, Türkiye’ye
turistik seyahatlerle geçerken aileye beyaz tenli altın sarı saçlı üçüncü kızım
Talya doğuyor. HERKESE VE KENDİSİNE HAYIRLI UĞURLU OLSUN.
Zaman geçmek
bilmiyor, ben her geçen gün cerrahi kabiliyetimden inmeğe ve bilgi bakımından
gerilemeğe doğru olduğumu hissediyor ve buna çare arıyorum. Meslek arkadaşlarım,
benim gibi ihtisaslarını bitirdiler kendi servislerinde işlerine devam
ediyorlar, Bazısı Türkiye’ye dönerken bazısı güney Afrika’ya çalışmaya
gittiler. Kendimi onların durumlarına ortak göremediğimden sıkıntı duyuyorum. Nöbet
odasında yağlı boya kokuları ve pranga mahkûmu sıkıntıları ile dolu senelerinin
bitmesi için dua ediyorum.
İnsan bu gibi
durumlarda hayatın ne kadar insana haksız ve zalim davrandığını hisseder, ona
karşı galeyana gelir. Neden bana? Nerede yanlışlık yaptım? Bu yanlışlıkları
nasıl düzeltirim? İlerde bu yanlışlığın hesabını nasıl öderim? Bu memleket
hakikatten bana ve büyümekte olan aileme münasip mi? Bence şimdi ben büyük bir
haksızlık içindeyim. Hani nerede denilen söz, iyiler, muvaffakiyetli, genç
dinamikler ilerlerler. Belki daha az muvaffakiyetli, daha basit, yükselmek içgüdüsü az olan, terbiyesiz, saygısız
birisi olsam belki bütün bular başıma gelmeyecek. BEYHUDE edindiğim Türk terbiyesi
içime sindi ve bunu silmek zor ve imkânsız bu memleket için olmadığını görüyor
kendime ve memlekete kızıyor küsüyorum. Ancak bütün bu düşünceleri arkada
bırakıp çabuk, çok çabuk, belki çok zor bir karar vermem lazım, Bu durum bu
şekilde devam edemez, etmemesi lazım.
Güney Afrika’ya
zenci hastahanesinde çalışmağa giden arkadaşım İzmirli Dr Sami oradaki yaşantı
ve meslek bakımından bilgi dolu mektubunun yanında orada çalıma broşürü ve
kabul mektubu yolladı. Bir ay içinde orada olmam ve çalışmağa başlamam lazım. İşte
bütün bu zor durum karışında kararımın kati ve kesin olması lazım. Bir taraftan
benim meslek durumum zor ve çekilmez halde iken bu terazinin öteki kefesine sıhhi
bakımdan çok zor durumda olan çok sevdiğim annem, ihtiyarlayan babam, Amerika’da
hayatına devam eden İshak kardeşim, düzenli denebilecek bir etraf hayatı ve
alışkanlıklar... Bütün bunları düşünmek
için çok kısa bir zaman, fakat bu zor kararı almam lazım. Bu çöküntüyü
durdurmak şart ve çabuk olmak lazım.
Geçen gün yine
serviste dolanırken ansızın yanıma gelen ve çok hürmet ettiğim servis hemşiresi
Aşkelon devlet hastahanesinde Ürolog arandığın söyleyince hemen telefon edip
müdürü ile randevulaştım. Aşkelon Tel Aviv’den 50 km uzakta, Gazza şehrine 10 km uzakta deniz üstünde
60.000 kişi nüfusu olan basit, şirin, ahalisinin büyük bir kısmı 1950’lerde Kuzey
Afrika’dan gelmiş Libya, Fas, Cezayir kökenli küçük bir İsrail periferik şehri...
Müdür ile olan konuşmam neticesinde haftada üç gün burada üroloji çalışması
yaparken aynı zamanda Asaf Arofe’de de üç gün devam edeceğim. İşte şimdi yolum
ikiye ayrılırken vermem gereken karar da bunun gibi. Afrika mı? AŞKELON MU?
Bu karar belki
hayatımın gidiş yönünü çizecek. Kararı vermeden evvel şehrin fiziki şeklini
öğrenmek için kısa bir gezinti yaparken kafamdan geçen bütün sualleri cevaplandırmağa
bakıyorum. İlkin Janti buna ne diyecek, annem babamın durumu ne olacak, sosyal
hayatım nasıl devam edecek, Afrika uzak fakat ilerde belki buradan daha büyük
gelecek verebilir. Çocuklar daha halen küçük her şeye alışabilirler. Bütün
bunların içerisinde ben Yasef tablonun neresindeyim?
Aşkelon
dönüşümde karar kıldım, ben şimdilik Afrika’dan vazgeçip İsrail’de kalıyor ve sıkı
çalışıp hem kendimdeki kabiliyeti hem de muvaffak olabilme gücümü ispat
edeceğim. Haydi, Yasef kollarını sıva ve savaşa çık. Olay kolay değil, herkese
ve kendime muvaffakiyeti ispat etmem şart, aksi takdirde bütün bu proje suya
düşer ve yerin dibine gömülürüm. Haftanın üç gününü büyük bir hınç içerisinde
bana verilen cerrahi servisine yatırdığım hastaları ameliyatla ve bir gün poliklinik
yapmakla tamamlıyorum. Sabahın erken saatlerinde Aşkelon’a varıyor ameliyathanede
bulup bulmadığım cerrahi asistanlarla ameliyatları bitiriyor ve akşam yine
nöbet odalarında yorgun argın sabahlıyorum. Kısa zaman içinde kendimi tanıttım ve
sevdirdim. Aşkelon’dan artık üroloji problemleri için hastalar Tel Aviv’e
gitmez olmağa başladı. Lüzum gördüğüm takdirde zor vakaları Asaf Arofeye
yollayıp tedavilerini orada devam ettiriyorum. Yaptığım işten zor olmasına
rağmen zevk alıyor ve her geçen gün mesleğimde ilerlediğim hissini tadıyorum.
Peki, bu ne
zamana kadar devam edecek derken bir gün hastahane genel müdürü beni yanına
çağırıp Aşkelon hastahanesinin bugünden sonra tam bir üroloji hizmeti vermesi
zamanının geldiğini söyledi. Bu demek oluyor ki bu işe devam edebilmem için
kanuna göre tam kadro ile çalışmam ve Aşkelon’da oturmam icap ediyor. Bu karara
ailemi ikna edip kısa zaman içerisinde pılımızı pırtımızı toplayıp Afrika
yerine Aşkelon’a göç ediyoruz. Acaba bu acele yerinde mi? Neden biraz düşünüp
tartmıyorum? Annemin durumunu hiç düşünmüyor muyum? Neden bu anlarda bencil
oluyorum? Ya bu muvaffakiyet devam etmeyip yarıda kalırsa? Bütün bunlara tek
bir cevabım var, o da Şemuel Harofe hastahanesindeki üç senenin bende bıraktığı
kötü his ve travma olsa gerek. Burada hürriyetimi ve şahsiyetimi bulduğum gibi
artık kimsenin boyunduruğu altında değilim. Aklımın erdiği her şeyi rahatlıkla
yapabiliyorum. HÜR DOĞDUM HÜR YAŞARIM prensibine göre.
İşte bu güzel,
gurur sayılabilecek ilerlemenin aile hayatıma tesiri gün geçtikçe görülmeye
başlıyor. Zaman geçtikçe küçük şehrin Janti’ye yaptığı psikolojik tesir, büyük
şehri aratması, arkadaş ve sosyal hayattan uzaklaşmamız bütün mesleğimdeki muvaffakiyeti
gölgelediği gibi tatsız yersiz yüksek sele biten münakaşalara sebep oluyor. İşte
bu anda gelecekte cevap arayacağım soru ortaya çıkıyor. Bütün bu adak bu kadar
sıkıntı dolu bir hayat için değer mi? Ne için bu insanları senin mesleğin için
kurban ediyorsun? Sana bu hakkı kim verdi? Ne diyebilirim, bu memleketin
şartları, mesleğime olan sevgim, hasta insana ta küçük yaşta yardım eli uzatma
içgüdüsü, ona karşı olan sevgim ve saygım beni bir şekilde aileme karşı egoist
kılıyor, bu his beni içimden yakıyor.
Evimiz denize
üç dakika mesafede bir villa, denizin dalga sesleri ilk günler bizleri rahatsız
ederken hafta sonları arkadaşlar bizlere moral vermek için evimize doluyorlar. Janti
geldiğimiz günden beri sıkıntı ve moral bozukluğuna bağlı her gün gözleri şiş
ağlıyor. Başka çare var mı? Afrika’yı seçse idim bizim için daha mı kolay
olacaktı? Alışabilecek mi idik? Zaman su gibi gergin akarken, etraf, komşular
bizleri ve Jantiyi tanıyıp sevmeğe başladılar. Aynı villanın alt katında oturan
ev sahibi ailesi bizleri kendi ailesi gibi görüyor devamlı moral vermeğe
çalışıyorlar, sıcak tatlı hoş bir aile.
Hastahanedeki
pozisyonum gün geçtikçe yükseliyor ve ismim her tarafta konuşulur oluyor. Artık
kendimi hastahane idaresine kabul ettirdiğim gibi onlardan ilerlemem
için talep ettiğim alet edevat isteğimi geri çevirmiyorlar. Bu şekildeki
çalışmamın senesi dolarken sıhhat vekâletinden 15 yataklık üroloji servis
ihalesi açıklandı. Bu ihaleyi Rehovot üroloji servisinde 65 yaşındaki bir kimseye
verdiler. Bu şahsın burada ne işi olabilir. Burası benim kurduğum genç dinamik
çiftlik zaten haftasına kalmadan eyvallah deyip bir daha
gelmedi. İş yine benim omuzlarıma yüklenirken kararımı verdim, gelecek ihaleye
ben de kendimi aday gösterip bana kalması için savaşacağım. Neden olmasın? Bu kadar zaman içinde gecemi gündüzüme katıp olmayan
bir şeyi bu küçük şehirde ortaya koydum. Ailemi alışmış oldukları muhitlerinden
çıkarıp buraya sürükledim. Ne için? Sonunda kocaman koskocaman bir ÇÜŞ ...için.
Neden ben bu
kadar etrafımdaki insanlara, dürüstlüğe, insaniyete inanıyorum? Hayattan
korkuyorum? Bileğimdeki altın bilezik eskidi mi? Ne yapılır, ben ve kardeşimin
edindiğimiz kromozom yapımızda başkaların emir eri olamamamız gerekir. Bizler kimseden
ihtarla yaşayabilen insanlar değiliz, yaptığımız işi iftihar ve tam mükemmeliyetle
tamamlamayı sever, hem yaptığımızdan zevk alır ve karşımızdakilere bu zevki
vermesini biliriz. İşte bütün bunların karşılığı bazen hesabını çok pahalı
ödüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder